top of page

Kovid-19 Haziran Raporu | Swiss PR

Güncelleme tarihi: 10 Tem 2020

İçerik


A. Genel Durum

  • Kovid-19 ölümcüllüğü konusundaki çalışmalar

  • Bakım evlerinin rolü

  • Hastanelerin rolü

  • Kovid-19’un klinik tablosu

  • Çocuklar ve okullar

  • Maskelerin etkililiği hakkında

  • Virüsün kaynağı hakkında

  • Kovid-19’a karşı aşılar

  • Kovid-19’a karşı ilaçlar

  • Uzman görüşleri (seçkisi)

  • Başarı öyküleri (İsveç, Florida, Japonya, Beyaz Rusya)

  • İlave Notlar (bulaşma, mesafe kuralları, ameliyatlar, virüs testi, ikinci dalga, işsizlik vb.)

  • Tecritler hayat kurtardı mı?

  • Medyanın rolü

  • Politik gelişmeler

B. Ülkeler ve Bölgeler

  • İskandinavya

  • Amerika Birleşik Devletleri

  • İngiltere

  • İsviçre

  • Almanya ve Avusturya

  • Güney Amerika ve Afrika

C. Bill Gates’in Küresel Sağlık Fonlaması



A. Genel Durum


Kovid-19 ölümcüllüğü konusundaki çalışmalar

Stanford Üniversitesi profesörlerinden John Ioannidis, Kovid-19 antikor çalışmalarına bir genel bakış yayınlamıştır. Onun analizine göre, Kovid-19’un ölümcüllüğü (IFR) çoğu ülke ve bölgede %0,16’nın altındadır. Ioannidis, hastalığın yoğun görüldüğü üç yerde %0,40’lık bir üst sınır bulmuştur.

ABD’nin yetkili sağlık kurumu CDC (Centers for Disease Control) son raporunda, Kovid-19’un ölümcüllüğünü (IFR) %0,26’ya (en iyi tahmin) düşürmüştür. Çoğu çalışmada belirti göstermeyen vakaların oranı %50 ile %80 olarak veriliyorsa da CDC tutucu bir biçimde, belirti göstermeyen vaka oranını %35 olarak kabul ettiğinden dolayı bu değer bile bir üst sınır olarak görülebilir.

Halbuki Mayıs ayı sonunda, Profesör Onur Boyman önderliğindeki İsviçreli immünologlar, Kovid-19’un ölümcüllüğü üzerine muhtemelen bugüne kadar yapılmış en önemli çalışmayı yayınlamıştır. Henüz basılmamış olan bu çalışmada, kandaki antikorları (IgG ve IgM) ölçen bildik antikor testlerinin tüm Kovid-19 enfeksiyonlarının en fazla beşte birini ayırdedebileceği sonucuna varılmıştır.

Bu tutarsızlığın nedeni, çoğu insanda korona virüsünün sümük-balgam zarı üzerindeki antikorlar (IgA) ya da hücresel bağışıklık (T-hücreleri) tarafından çoktan nötralize edilmiş olmasıdır. Bu vakaların çoğunda, ya hiç belirti olmamakta ya da sadece hafif belirtiler ortaya çıkmaktadır.

Bunun anlamı, yeni korona virüsünün muhtemelen önceden düşünüldüğünden çok daha yaygın, enfeksiyon başına ölümcüllüğünün de önceden varsayıldığından 5 kata kadar daha düşük olduğudur. Böylelikle, gerçek ölümcüllüğü %0,1’in oldukça altında, bu nedenle de güçlü bir mevsimsel grip aralığında olabilir.

Gerçekten, birçok çalışma tüm insanların %60’a varan oranda, Kovid-19’a karşı, daha önceki korona virüslerine (adi soğuk algınlığı virüslerine) maruz kalarak kazanılmış belli bir hücresel bağışıklığa sahip olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle çocuklar bu tür korona virüslerine sık sık maruz kalmış olup, bu onların Kovid-19’a gösterdiği duyarsızlığı açıklamaya yardımcı olabilir.

İsviçre’deki bu yeni çalışma, hastalığın en yoğun görüldüğü New York veya Madrid gibi yerlerdeki antikor çalışmalarında, enfeksiyon oranlarının neden en fazla %20 civarında çıktığını da açıklayabilir ki bu yaklaşık %100’lük bir gerçek orana denk düşer. Birçok bölgede, hastalığın gerçek yaygınlığı %50’nin oldukça üzerinde, dolayısıyla da sürü bağışıklığı aralığında olabilir.

İsviçre’deki bu çalışma onaylanırsa, daha önce Kovid-19’un çok yaygın ve ölümcüllüğünün de %0,1’in altında olduğu tahmininde bulunmuş olan, Oxford Üniversitesi epidemiyologlarından Prof. Sunetra Gupta’nın değerlendirmesi geçerli olacaktır.

Kovid-19’un görece düşük ölümcüllüğüne (enfeksiyonlar içindeki ölümlerin oranı) karşın, virüs hızla yayılarak hastalığın yoğun görüldüğü birçok yerde gerçekten de olduğu gibi, yüksek risk taşıyan gruplara, özellikle de bakım evlerindeki hastalara ulaşırsa, ölüm oranları (nüfusun içindeki ölümlerin oranı) hala bölgesel olarak ve kısa vadede artabilir (bkz. aşağıdaki grafik).

Kovid-19, oldukça düşük ölümcüllüğü nedeniyle, ABD sağlık yetkilileri tarafından oluşturulmuş beş-seviyeli pandemi planında en fazla 2. seviyeye denk düşmektedir. Bu seviye için, yüz maskeleri, okulların kapatılması, mesafe kuralları, temas izleme, aşılama ve toplulukların topyekun tecrit edilmesi gibi daha ileri önlemler önerilmezken, yalnızca “hasta insanların gönüllü izolasyonu” uygulanmak zorundadır.

Temas izleme konusuna gelince, influenza salgınlarına ilişkin 2019 tarihli bir Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında da, kolayca bulaşabilen ve genellikle hafif seyreden hastalıklar için uygun bir çare olmadığından, temas izlemenin tıbbi bir bakış açısından “hiçbir koşulda önerilmediği” sonucuna varılmıştır.

Bazen, pandeminin başladığı zamanlarda oldukça düşük ölümcüllükte olduğunun bilinmediği ileri sürülüyor. Güney Kore’den, yolcu gemilerinden, hatta İtalya’dan gelen veriler, nüfusun geneline yönelik riskin oldukça düşük olduğunu zaten Mart ayında gösterdiği için, bu kısmen doğru değildir.

Mart ayı ortalarında Danimarka’da basına sızan e-postaların gösterdiği gibi birçok sağlık yetkilisi de bunu biliyordu: “Danimarka Sağlık Kurumu, Kovid-19‘un, sıklıkla ciddi bir seyre de yüksek bir ölüm oranına da sahip olmadığı için, genelde tehlikeli bir hastalık olarak tanımlanamayacağını kabul etmeye devam ediyor.”

Bir takım medya kuruluşları yine de, Kovid-19 için kesinlikle gerekli olan yaş ve risk dağılımını hesaba katmaksızın, sadece ölümleri “enfeksiyonlar”a bölerek, bazen %1’in üzerinde gösterilen, çok daha yüksek bir sözde Kovid-19 ölümcüllük oranı hesaplamaya devam ediyor.

Avrupa ölüm sayısı izleme projesi Euromomo’nun en son verileri, Fransa, İtalya ve İspanya gibi birçok ülkenin artık ölüm sayılarının ortalamanın altına düştüğü bir döneme girdiğini gösteriyor. Bunun nedeni, Kovid-19 ölümlerinin ortalama yaşının çok yüksek olmasıydı ve bu yaş grubunda şu anda her zamankinden çok daha az insan ölmektedir.

Örnek: ABD’de Massachusetts eyaletinde yaş grubu başına düşen ölüm oranları (kaynak)


Bakım evlerinin rolü

Bakım evleri Kovid-19 pandemisinde kesinlikle başrol oynadı. Çoğu ülkede Kovid-19 ölümlerinin üçte bir ile üçte ikisi, Kanada’da ve ABD’nin bazı eyaletlerinde ise %80’e varan bölümü bakım evlerinde olmuştur. Tecrit dayatmasında bulunmayan İsveç’te bile, ölümlerin %75’i bakım evlerindeydi.

Bazı yetkililerin bakım evlerini kliniklerden gelen Kovid hastalarını kabule mecbur etmesi daha da endişe vericidir ki bu uygulama neredeyse her zaman çok sayıda yeni enfeksiyon ve ölümlerle sonuçlanmıştır. Kuzey İtalya ve İngiltere ile ABD’nin hastalıktan ağır etkilenmiş olan New York, New Jersey ve Pennsylvania eyaletlerinde de durum böyleydi.

Bu, yaygın virüs korkusu ve ülke genelinde bir tecrit duyurusunun yoğunlukla Doğu Avrupalı olan hastabakıcıların kaçmasına yol açtığı, bunun da yaşlı bakım hizmetlerindeki çöküşü daha da hızlandırdığı, kuzey İtalya örneğinden de biliniyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm Kovid-19 ölümlerinin en az %42’si toplumun %0,06’sının yaşadığı bakım evlerinde olmuştur. Bakım evleri özellikle hedef alınarak korunmayı gerektirir ve bütün toplumun genel olarak tecrit edilmesinden yarar görmez.

Bakım evlerindeki insanlar için sıradan korona virüslerinin (soğuk algınlığı virüsleri) bile çok tehlikeli olabildiği iyi bilinmektedir. Stanford Üniversitesi profesörlerinden John Ioannidis, korona virüslerinin bakım evlerinde %8’e varan ölüm oranlarına yol açabileceğine Mart ayı ortalarında zaten işaret etmişti.

Buna ek olarak, bu insanların gerçekten Kovid-19’dan mı yoksa haftalarca süren stres ve tam bir izolasyondan mı öldükleri de genellikle açık değildir. Örneğin, İngiltere’deki bakım evlerinde yaklaşık 30.000 fazladan ölüm olmuştur, ama sadece 10.000 vakanın ölüm belgelerinde Kovid-19 kaydı bulunmaktadır.

Sadece Nisan ayında, İngiltere ve Galler’de haftalarca süren izolasyon yüzünden yaklaşık 10.000 fazladan demans (bunama) hastası korona enfeksiyonu olmaksızın ölmüştür. Birçok ülkede, bakım evlerindeki durum hakkında soruşturmalar açılmış veya talep edilmiştir.

Bakım evlerindeki ölümler, kesin ve yüzde olarak (LTCCovid)


Hastanelerin rolü

Bakım evlerine ek olarak, enfeksiyon ve ölümlerle ilgili ikinci ana etken, hastanelerin kendisidir. Wuhan’daki bir vaka çalışması hastaneye kabul edilen hastaların %41’inin aslında Kovid’e hastanede yakalanmış olduğunu zaten göstermişti.

Hastalıktan ciddi biçimde etkilenmiş olan kuzey İtalya, İspanya, İngiltere ve diğer bölgelerde hastanede hastalık bulaşması da belirleyici bir rol oynamıştır. Bunun anlamı, kliniklerin kendisinin bağışıklığı zaten zayıflamış kişilere Kovid-19 bulaşmasının (“hastane mikrobu”) ana merkezi haline gelmiş olduğudur. Bu durum 2003 yılındaki SARS salgını sırasında zaten gözlemlenmiştir.

Şu anki bilgilere dayanarak, bakım evleri ve hastanelerde enfeksiyon salgınlarını önleyebilmiş olan ülkeler görece daha az ölüm yaşamıştır. Toplumun genel tecriti ise ölümlerde ya hiçbir rol oynamamış veya ters etki bile yapmıştır (aşağıya bkz.).

Bir ilave etken de Kovid hastalarının, uzmanların aylardır riskleri konusunda uyarıda bulunduğu bazen öldürücü olabilen sert ilaçlar veya suni solunum ile tıbbi açıdan yanlış tedavi edilmesidir. Örneğin ABD’de, Kovid hastalarını suni solunum cihazlarına bağlama konusunda kuşkulu finansal teşvikler olmuştur ve bu uygulama şimdi birçok eyalette soruşturmaya tabi tutulmaktadır.

Aynı videonun TÜRKÇE SESLENDİRİLMİŞ özet hali



Kovid-19’un klinik tablosu

Tanınmış Hamburg’lu adli tabip uzmanı Profesör Klaus Püschel, bir basın toplantısında (Almanca) 190 adet ayrıntılı otopsinin ilk 12’sine ilişkin çalışmasını (İngilizce) sunmuştur.

Professor Püschel, Kovid-19’un “başlangıçta kuşkulanıldığından çok daha az korkutucu olduğu”nu tekrar vurgulamıştır. Tehlike algısı “medya görüntüleri tarafından fazlasıyla tetiklenmiştir”. Medya şiddetli bireysel vakalara odaklanmış ve “tümüyle hatalı mesajlar” vererek paniği körüklemiştir. Kovid-19 bir “katil virüs” olmayıp, yeni ilaçlar ya da aşılar bulunması çağrısının ardında “gerçekler değil, korku” yatmaktadır.

İncelenen vakaların belirgin ölüm nedeni zatüree ise de vakaların yaklaşık %50’sinde, öldürücü akciğer embolisine (Çev. notu: akciğerde pıhtı nedeniyle tıkanma) yol açabilecek venöz trombozları (Çev. notu: damarda kan pıhtılaşması) bulunmuştur. Böbrekler ve kalp kasları da bundan kısmen etkilenmiş durumdadır. Profesör Püschel bu nedenle ciddi Kovid vakaları için önleyici olarak kan sulandırıcı ilaç kullanımını önermektedir.

Professor Püschel, tromboz ve akciğer embolisine ilişkin olarak – kendisinden önceki diğer uzmanlar gibi – egzersiz eksikliğinin tromboza zemin hazırlaması nedeniyle, evde karantina ile “tecrit” edilmenin “kesinlikle yanlış önlem” olduğunu vurgulamıştır. Gerçekten, ABD’li uzmanlar Kovid testleri negatif çıkan insanların da beklenmedik trombozlar geliştirmesinden sonra, bu riske karşı zaten uyarıda bulunmaktaydı.

Birçok medya kuruluşu yine bu otopsi bulgularını yanlış yorumlamış ve Kovid-19’dan, influenzanın aksine tromboz ve akciğer embolisine yol açtığı söylenen, özellikle tehlikeli bir hastalık olarak söz etmiştir. Bu doğru değildir. Halbuki, şiddetli influenzanın bile tromboz ve akciğer embolisi riskini büyük ölçüde artırdığı ve kalp kasını ve diğer organları etkileyebileceği 50 yıldır bilinmektedir. Şiddetli influenza için önleyici olarak kan sulandırıcı kullanımı önerisi bile 50 yıldır zaten yaygındır.


Prof. Püschel'in YouTube'dan Silinen TÜRKÇE SESLENDİRİLMİŞ videosu


Çocuklar ve okullar

Çok sayıdaki çalışma, 2003 yılındaki SARS salgınından beri zaten bilindiği gibi, çocukların Kovid-19’a neredeyse hiç yakalanmadıklarını, virüs taşıyıcısı da olmadıklarını veya neredeyse hiç olmadıklarını artık göstermiştir. Bu nedenle herhangi bir zamanda okulların kapatılması için hiçbir tıbbi neden yoktu.

Buna bağlı olarak, Mayıs ayında okullarını yeniden açan bütün ülkelerde enfeksiyon vakalarında hiçbir artış olmamıştır. İsveç gibi, ilkokullarını zaten hiç kapatmamış olan ülkelerde de bununla ilgili hiç sorun yaşanmamıştır.

Alman virolog Christian Drosten tarafından yapılan henüz basılmamış bir çalışmada, çocuklardan enfeksiyon bulaşma riskinin, yetişkinlerdeki gibi olduğu, bu nedenle de okulların kapalı kalması gerektiği ileri sürülmüştü. Halbuki, birçok araştırmacı çalışmada metodolojik hatalar olduğunu göstermiştir. Drosten bunun üzerine okul kapatma konusundaki önerisini geri çekmiştir.

Bazı okullarda, örneğin Fransa ve İsrail’de, sözde “korona salgınları” olduğu söylenmişti. Halbuki, bunların, kendileri neredeyse hiçbir belirti göstermeseler de, hastalığı bulaştırmasalar veya neredeyse hiç bulaştırmasalar da, düzenli olarak korkutularak testlere tabi tutulan okul çocuklarına öğretmenlerden geçmiş olması muhtemeldir.

İngiltere’deki Kawasaki Hastalığı Vakfı, Kawasaki hastalığının medya tarafından su götürür ve dehşet uyandırıcı bir biçimde ele alınmasını yine eleştirmiştir. Gerçekte, Kawasaki vakalarında önemli bir artış olmamıştır, Kovid-19 ile de kanıtlanmış bir bağlantısı bulunmamaktadır. Tek tek çocuklarda başka viral enfeksiyonlardan bilinen genel yangısal tepkiler olmuşsa da bildirilen vaka sayısı aşırı derecede düşüktür.

Alman tabipler birliği de temiz raporunu vermiş durumdadır: Kovid-19 neredeyse bütün çocuklarda algılanamayacak düzeyde veya çok hafif geçmektedir. Okullar ve kreşler bu nedenle hemen ve kısıtlamalar olmaksızın açılmalıdır; yani, küçük gruplara, mesafe kurallarına ve maskelere gerek yoktur.

Yere çizilmiş sınırlar içinde oynamak zorunda olan okul çocukları (15 Mayıs 2020, DailyMail)


Maskelerin etkililiği hakkında

Kovid-19’un toplumun genelindeki görece düşük ölümcüllüğünden bağımsız olarak (yukarıya bkz.), günlük hayatta sağlıklı ve belirti göstermeyen insanların maske kullanımının etkililiğine ilişkin hiçbir bilimsel kanıt hala yoktur.

East Anglia Üniversitesi tarafından yapılmış ülke çapındaki bir çalışmada, maske zorunluluğunun hiçbir yararı olmadığı hatta enfeksiyon riskini artırabildiği sonucuna varılmıştır.

Illinois Üniversitesi’nde solunum ve enfeksiyon korunumu uzmanı olan iki Amerikalı profesör yazdıkları makalede, maskelerin gündelik hayatta kendini korumak için de üçüncü şahısları korumak için de (sözde kaynak kontrolu) hiç etkili olmadığını anlatıyor. Yaygın maske kullanımı Çin’in Wunhan kentindeki salgını da önleyememiştir.

Annals of Internal Medicine (İç Hastalıkları Yıllığı) dergisindeki Nisan 2020 tarihli bir çalışmada, kumaş maskelerin de ameliyat maskelerinin de öksürükle Kovid-19 bulaşmasını önleyemeyeceği sonucuna varılmıştır.

New England Journal of Medicine’ın (New England Tıp Dergisi) Mayıs 2020 sayısındaki bir makalede de solunum maskelerinin gündelik hayatta çok az koruma sağladığı veya hiç koruma sağlamadığı sonucuna varılmıştır. Makalede, maske zorunluluğu çağrısı “mantıksız bir korku refleksi” olarak tanımlanmıştır.

ABD’de CDC tarafından yayınlanan Mayıs 2020 tarihli influenza pandemisi konulu meta-çalışmada (Çev. notu: birden fazla araştırmanın sonuçlarını birarada inceleyen çalışma), solunum maskelerinin etkili olmadığı da bulunmuştur.

Dahası, Dünya Sağlık Örgütü Haziran ayında, birçok ülkeden gelen verilerin de gösterdiği gibi, “belirti olmasızın bulaşma”nın gerçekten “çok nadir” olduğunu bildirmiştir. Teyid edilen az sayıdaki vaka da doğrudan bedensel temas, yani, el sıkma veya öpüşme yüzündendir.

Avusturya’da, satış ve yiyecek içecek hizmetlerinde maske zorunluluğu kaldırılacaktır. İsveç’te maske zorunluluğu hiç getirilmemiştir, çünkü sağlık yetkililerine göre “toplum için ilave bir koruma sağlamamaktadır”.

Çok sayıda politikacı, medya mensubu ve polis memuru, maskelerini kalabalıkta özellikle televizyon kameraları için takıp, artık filme alınmadıklarına inandıklarında ise hemen çıkartırken yakalanmışlardır.

Bazı durumlarda, insanlar “maskeyi düzgün takmadığı” iddiasıyla sert polis saldırılarına maruz kalmışlardır. Başka olaylarda ise bir engeli nedeniyle maske takamayacak veya takması gerekmeyen insanlar, büyük mağazalara alınmamışlardır.

Bu kanıtlara rağmen, Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) “genç bir lideri” tarafından kurulmuş olan “masks4all” (“herkesemaske”) adlı bir grup, dünya çapında maske zorunluluğunu savunuyor. Bazı hükümetler ve Dünya Sağlık Örgütü bu kampanyaya katılıyormuş gibi görünüyor.

Bu durumu eleştirenler, maskelerin muhtemelen daha çok psikolojik veya politik bir işlevi (“burunsalık” veya “görünür bir itaat işareti”) olduğundan ve sıksık maske takmanın ilave sağlık sorunlarına bile yol açabileceğinden kuşku duymaktadır.

Almanya’da yapılmış bir çalışma, maske kullanımını başlatmanın enfeksiyon sayıları üzerinde deneysel olarak hiçbir etkisi olmadığını göstermiştir (bkz. grafik). Sadece Jena kentinde enfeksiyonlarda büyük bir düşüş yaşanmıştı, ama Jena’da eş zamanlı olarak çok sert karantina kuralları da devreye sokulmuştu.

Alman kentlerinde maske kullanımının başlatılması enfeksiyonlar üzerinde hiçbir etki yapmamıştır (IZA)


Virüsün kaynağı hakkında

Bazı araştırmacılar, Mart ayı ortalarında Nature Medicine dergisine yazdıkları bir mektupta, Kovid-19’a yol açan virüsün “bir laboratuvardan” gelmediğini, kaynağının doğal olması gerektiğini ileri sürmüşlerdi. Virüsün yapısını ve insana ait ACE2 hücre reseptörüne bağlanmasının teorik maksimuma denk düşmediği gerçeğini kanıt olarak göstermişlerdi.

Halbuki bu arada, çok sayıda ünlü virolog bu iddiaya karşı çıktı. Virolojik işlevsel araştırma bağlamında yapay bir köken de “en az” doğal bir köken “kadar olasıdır. Bu virologlara göre, gerçekte, bu tip korona virüsleri yaklaşık 20 yıldır (yani, 2003 yılındaki SARS salgınından bu yana), birçok laboratuvarda yoğun olarak araştırılmaktadır.

Yapay kökenden yana olan iddialar, özellikle bütün bilinen kaynak hayvanlarla karşılaştırıldığında, virüsün insana ait ACE2 hücre reseptörüne çok daha güçlü bir biçimde bağlandığını ve böyle bir doğrudan kaynak hayvanın tanımlanamadığını içeriyor. Buna ilaveten, bu virüs yapay olarak içine yerleştirilmiş olabilecek bazı çarpıcı işlevsel gen dizileri içermektedir (bkz. aşağıdaki grafik).

Başlangıçta ileri sürülen Wuhan’daki hayvan pazarı teorisi artık reddedilmiştir ve ilk hastaların üçte birinin hayvan pazarı ile hiç bağlantısı bulunmamaktadır. Hayvan pazarı şu anda ikincil bir bulaşma yeri olarak görülmektedir.

Wuhan’daki viroloji laboratuvarının, ABD ve Fransa’nın işbirliğiyle, korona virüslerini araştırdığı, bu nedenle de bulaşması özellikle kolay olan ve/veya özellikle tehlikeli “potansiyel pandemik patojenler” (PPP) (Çev. notu: salgına yol açma potansiyeli bulunan hastalık yapıcılar) da ürettiği biliniyor. Buna ek olarak, Çin’de ve ABD’de virüslerin çevreye salındığı birçok laboratuvar kazası yaşanmıştır.

Tarafsız bir gözlemci bu nedenle, birçok gerçekçi seçeneği göz önünde bulundurmaya devam etmelidir: Virüs; (SARS 2003’te varsayıldığı gibi) doğal kaynaklı olabilir, işlevsel araştırma dahilinde (olasılıkla Wuhan’daki) bir laboratuvar kazasından yayılmış olabilir, Doğu’da veya Batı’da jeopolitik çıkarı olan aktörlerden biri tarafından hedef gözetilerek yayılmış dahi olabilir.

Yine de Kovid-19 virüsü klasik anlamda bir “biyolojik silah” değildir: virüs çok kolay bulaşabilen nitelikte olsa da nüfusun geneli için özellikle tehlikeli değildir. Hayvanlar üzerinde yapılmış çalışmalar, çok daha ölümcül korona virüslerinin üretilebileceğini ortaya koymuştur.

SARS-CoV-2 spayk proteini içindeki ilave işlevsel amino asitler (Andersen, gözden geçirilmiş)


Kovid-19’a karşı aşılar

Avrupa ve ABD’deki çeşitli politikacılar, “korona krizi”ne yalnızca şimdi geliştirilmekte olan bir aşıyla son verilebileceğini açıklamışlardır.

Halbuki birçok uzman, yeni korona virüsüne karşı, toplam düşük ölümcüllüğü (yukarıya bkz.) ve zaten düşüşe geçmiş olan yayılımı nedeniyle, üretimi hızlandırılmış bir aşının yararlı veya gerekli olmadığına dikkat çekmiştir. Risk gruplarının, özellikle de bakım evlerindekilerin, korunması daha doğru odaklı olabilir.

İsviçreli enfeksiyonolog Dr. Pietro Vernazza gibi bazı uzmanlar deneyimlerinin; bağışıklık sistemleri artık aşılara yeterince tepki veremediği için, özellikle yüksek-risk gruplarının, aşıdan en az yararlandığını gösterdiğine işaret etmiştir.

Çeşitli uzmanlar, yeni korona virüsüne karşı üretimi hızlandırılmış bir aşının önemli sağlık risklerine de işaret etmiştir. Gerçekten de örneğin 2009/2010 yılındaki sözde “domuz gribi”ne karşı aşılar, özellikle çocuklarda bazen şiddetli nörolojik tahribata ve milyonluk tazminatlara yol açmıştı.

Yine de bir aşının geliştirilmesi için birkaç milyar dolarlık özel ve kamusal fon çoktan oluşturulmuştur. Çalışma ve seyahat için bir “bağışıklık belgesi” hala tartışılmaktadır. Halbuki, birçok medya raporunun aksine, önde gelen iki aşı projesinin de bazı ciddi sorunları vardır.

Oxford Üniversitesi’nin üzerinde çalıştığı aşı vakasında, hayvanlar üzerinde yapılmış deneylerde kullanılan altı rhesus (makak) maymununun hepsi aşıya rağmen Kovid-19’a yakalanmıştır ve aşılanmamış maymunlar kadar hastalık bulaştırmışlardır. Yine de, bu aşı insanlar üzerinde deneme aşamasına geçirilmiştir. Buna karşın, proje müdürünün açıklamasına göre, korona virüsü toplumda artık o kadar az görülür bir hale gelmiştir ki klinik denemeler hiçbir sonuç vermeyebilir.

Alışılmadık biçimde doğrudan insanlar üzerinde denenmiş olan, Moderna’ya ait yeni RNA aşısı vakasında ise şirket yalnızca çok sağlıklı insanların aşıyı denemesine izin verdiği halde, yüksek-doz verilen gruptaki katılımcıların %20’si “ciddi yan etkiler” yaşamıştır.

Moderna katılımcılarından biri deneyden sonra CNN tarafından bir “kahraman” olarak takdim edilmiş ve kendisiyle bir söyleşi yapılmıştır. Halbuki, katılımcının aşılandıktan sonra bayıldığı ve “hayatında olmadığı kadar hastalandığı” gerçeğinden söz edilmemesi kararlaştırılmıştı. Birçok uzman Moderna’yı klinik verilerini yeterince açıklamadığı için de eleştirmiştir.

ABD Korona Aşısı Hızlı Geliştirme Programı başkanının kendisi, daha önce Moderna'da bir yöneticiydi. Başkan Trump ise aşının ülke çapında ABD ordusu tarafından dağıtılabileceğinden de söz etmişti. Danimarka gibi bazı ülkeler, bütün toplumun zorunlu aşılanması için gerekli yasal zemini çoktan oluşturmuş durumdadır. Almanya’da da çeşitli politikacılar zorunlu aşılamayı savunmuşlardır.

World Medical şirketi Başkanı Frank Montgomery gibi zorunlu aşı savunucuları, sağlık nedenleriyle aşılanamayanları korumak için toplumun aşılanması gerektiğini ileri sürmüştür. Buna karşın, Kovid-19’un oldukça düşük ölümcüllüğü ve toplumda şimdiden geniş yaygınlığı (prevalans) göz önüne alındığında, bu iddialar oldukça kuşkuludur. Buna ek olarak, yukarıda özetlenen ciddi aşı riskleri mevcuttur.

Yine de Avrupa’nın en büyük bilet portalı Eventim’in başkanı, “büyük etkinlikler bir aşı ya da buna eşdeğerde etkin bir ilaç bulunana dek yeniden başlamayacak,” demiştir.

Haziran’ın ilk günlerinde ABD’li milyarder Bill Gates ile birlikte aşı zirvesine eş-başkanlık eden İngiltere Başbakanı Boris Johnson, GAVI (Global Alliance for Vaccines and Immunization) aşı birliğini “sağlığın NATO'su” olarak tarif etmişti. Yine de Profesör Boyman’ın grubu tarafından yapılan çalışmanın göstermiş olduğu gibi, antikor testleri bile ancak tüm enfeksiyonların %20 kadarını belirleyebildiği için (yukarıya bkz.), “bağışıklı pasaportları” muhtemelen başarısız olacaktır.

4 Haziran 2020 tarihli küresel aşı zirvesindeki devlet başkanları (GAVI)


Kovid-19’a karşı ilaçlar

Ciddi Kovid-19 vakalarına yararlı ilaçlar konusundaki durum çok belirsiz olmaya devam ediyor. Üzerinde ortaklaşılan tek konu, kan sulandırıcıların (şiddetli influenzada olduğu gibi) hayati tehlike yaratan tromboz ve embolileri önlemekte yardımcı olduğudur.

Sıtma ilacı hidroksiklorokin (HCQ) konusunda aylardır şiddetli tartışmalar olmuştur. Mayıs ayı sonunda Lancet dergisi HCQ’nun kalp sorunlarına yol açtığına dair bir çalışma yayınlamıştı. Dünya Sağlık Örgütü bundan sonra kendi yaptığı tüm HCQ çalışmalarını bırakmıştı. Bundan kısa süre sonra ise, Lancet çalışmasının manipüle edilmiş bir veri dizisini temel almış olduğu ortaya çıktı.

Lancet çalışması ve New England Journal of Medicine (NEJM) tıp dergisindeki bir diğer çalışma, geri çekilmek zorunda kalındı ve bu son yılların en büyük tıp skandallarından biridir. Manipüle edilmiş bu çalışmanın yapılma nedeni belli olmasa da çalışmanın baş yazarının aynı zamanda HCQ ile rekabet eden Remdesivir adlı ilaca ait bir çalışmada da yer aldığı görülüyor.

Yapılan ilk çalışmada Remdesivir’in ölüm riskini azaltamadığı ortaya konulduktan sonra, Gilead ilaç şirketi tarafından kullanılması da sıkıntılı hale gelmişti. Halbuki, çoğu medya kuruluşu bunu yok sayarak ilaçla ilgili olumlu haber yapmayı sürdürmüştür.

Fransa’nın eski sağlık bakanlarından biri kendisiyle yapılan bir söyleşide, Lancet ve NEJM dergileri editörlerinin gizli bir tartışma panelinde, ilaç şirketlerinin baskısı ve etkisi artık o kadar fazla ve gerçekten “canice” bir hal aldı ki insan bilimden söz edemiyor, dediğini açıklamıştır.

Çeşitli klinikler, Kovid-19 hastalarında HCQ adlı ilacı bazen çinko, vitaminler veya diğer ilaçlarla birlikte kullanmakta veya kullanımını incelemektedir. Buna karşın, favizm adı verilen metabolik bir farklılığa sahip Afrika ve Akdeniz bölgesi insanlarında bu ilacın öldürücü sorunlar yaratabileceği biliniyor.

Ne yazık ki, sert bir uygulama olan suni solunum kadar, HCQ, steroidler, antibiyotikler ve antiviral ajanlarla hatalı veya aşırı sert tedavilerin de korona pandemisi sırasında çok sayıda fazladan ve önlenebilir ölüme yol açtığı kabul edilmelidir.


Uzman görüşleri (seçkisi)

● İngiltere’de başhekim Dr. Chris Whitty, yaptığı bir konuşmada Kovid-19’un “toplumun büyük çoğunluğu için bir tehlike” oluşturmadığını açıklamıştı. Çoğu insan ya hastalığa yakalanmamakta ya da hastalığı hafif geçirmektedir, ciddi biçimde hastalananlar için bile iyileşme şansı vardır.

● Stanford Üniversitesi profesörü ve Kimya Nobel Ödülü Adayı Michael Levitt, yazdığı yeni bir makalede tecritlerin hayat kurtarmadığını, fakat birçok cana mal olduğunu açıklamaktadır. Profesör Levitt’e göre, dünyanın her yerinde politikacılar arasında bir “panik virüsü” yayılmıştır.

● Buckingham Üniversitesi’nden Profesör Karel Sikora, kendisiyle yapılan bir söyleşide korkunun, tedavisi yapılmayan kalp ve kanser hastaları dahil, “virüsten çok daha fazla insanı öldüreceğini” ileri sürmüştür. Okullar hemen açılmalıdır ve yararları kanıtlanmamış olduğu için maskeler bireysel bir tercih olarak kalmalıdır. İnsan “yeni bir normal”e değil, “eski normal”e dönmelidir. (Not: Profesör Sikora’nın olduğu video YouTube tarafından geçici olarak silinmiş olup, yalnızca protestolardan sonra yeniden yayınlanmıştır).

● İsrail Sağlık Bakanlığı eski genel direktörü Profesör Yoram Lass, tecrit önlemlerinin “tamamen orantısız” ve yüzmilyonlarca insan açısından akut bir tehdit olduğunu ileri sürüyor. Kovid-19 “bir grip salgınıyla karşılaştırılabilir özelliktedir” ve insanların geçimi açısından böyle bir politik yıkım asla haklı kılınamaz. İnsanlara gözdağı verildi ve “beyinleri yıkanmıştır”.

● Oxford Üniversitesi epidemiyoloji profesörü Sunetra Gupta, kendisiyle yapılan yeni bir söyleşide Kovid-19’un ölümcüllüğünün olasılıkla %0,1’den daha düşük olacağı ve çok sayıda insanın virüsle zaten temas ettiğini iddia ediyor.

● Önde gelen Alman virolog Prof. Hendrik Streeck yaptığı açıklamada tecriti eleştirmiştir ve “tüm uzmanların” Kovid-19’un “önemsizmiş gibi davranılmaması, fakat aynı zamanda da dramatize edilmemesi gerektiği” yönündeki “ilk günlerdeki değerlendirmeye geri dönüyor olduğunu” söylemiştir. Düşen risk değerlendirmesinin nedeni, “belirti göstermeden kalan enfeksiyonların çok yüksek sayısıdır”. Streeck, Almanya’da yıl sonuna gelindiğinde herhangi bir fazladan ölüm rakamı beklememektedir, çünkü ortalama ölüm yaşı “hayat beklentisinin oldukça üzerinde”dir. Kendisi “korona uygulamaları”nı ve yaygın korona testlerini yararlı bulmamaktadır. Streeck aynı zamanda maskelerin “bakteriler ve mantarlar için harika üreme ortamı” olduklarını söyleyerek, maskelerin genel kullanımını da eleştirmiştir. Okullar olabilecek en kısa zamanda yeniden açılmalıdır.

Almanya İçişleri Bakanlığı’nın felaket korunumundan sorumlu bir çalışanı, dışarıdan uzmanlarla birlikte, Mayıs ayı başında basına sızan ve güçlü tepkilere yol açan, korona krizi yönetimi hakkında 100-sayfalık bir analiz yayınlamıştır. Bu belgede, toplumun geneli için “olasılıkla hiçbir zaman normal düzeyin üzerinde bir risk olmadığından, Kovid-19 “küresel bir yanlış alarm” olarak tanımlanmıştır. Tecritin neden olduğu ikincil zararlar, artık tespit edilebilen yararlardan önemli ölçüde fazla olup, korona virüsünün potansiyel riskini fersah fersah aşmıştır. Almanya’da yalnızca Mart ve Nisan aylarında, bir milyondan fazla ameliyat yapılmamıştır. Kriz yönetimi ve tehdit analizi çoğunlukla başarısızdı ve sağlık yetkililerince sağlanan veriler karar almaya temel olarak “yetersiz”di. Bu yetkili, sonradan işten atıldı, çünkü bu belgeyi “yetkilendirilmeden” hazırlamıştı. (Sitemizde yer alan makalenin Türkçe’si)

● Profesör Sucharit Bhakdi öncülüğündeki bir grup, şimdiden 16.000’den fazla destekçinin katıldığı Sağlık, Özgürlük ve Demokrasi için Hekimler ve Bilim İnsanları (MWGFD) derneğini kurmuştur. Bu grup Haziran ayı başında, Korona önlemlerinin hemen ve tümüyle kaldırılması için, federal hükümete ve tüm eyalet hükümetlerine bir çağrı yayınlamıştır. Profesör Bhakdi’nin Haziran ayı sonunda çıkacak olan Korona: Yanlış Alarm? adlı kitabı, sadece ön siparişlerle şimdiden Amazon’daki en çok satan kitaplar arasındadır.

● Durumu kritik olan Kovid-19 hastalarına bakan Zürih Üniversitesi Hastanesi’ndeki bir yoğun bakım başhekimi, yaygın olarak paylaşılan bir videoda hastalığa ilişkin “felaket tellallığı” yapılmasını eleştirmiştir. İnsanların büyük çoğunluğu için önemli bir ölüm riski yoktur, rakamlar toplamda daha önceki grip dalgalarıyla eşdeğerdedir. Tecrit sadece, nüfusun genelinin bağışıklık kazanmasını engellerken, risk grupları onları hedefleyen önlemlerle korunabilir. Buna ilaveten, insanlar başka yerlerde tıbbi malzeme eksikliğinden ölmektedir. Tıbbi ve toplumsal zarar çoktan beri elde edilen yararı aşmıştır. Okul çocukları için kısmen zorunlu ağız korumanın da “tıbbi açıdan mantığı ve yararı yoktur” ve bu çocukların omuzunda ağır bir yüktür. Vakaların “günlük sayımı” anlamsızdır ve yalnızca korkuyu yaygınlaştırmaktadır. Aksi etki yaratan bu önlemler acilen durdurulmalıdır. Video yaygın olarak paylaşıldıktan sonra, İsviçre medyası Zürich Üniversite Hastanesi’ne baskı yapmaya çalıştı. O zamandan sonra doktor özgün videoyu yayından kaldırdı.

● İsviçreli enfeksiyonoloji başhekimi Dr. Pietro Vernazza, Kovid-19’un genelde belirtisiz seyretmesi ve kolayca bulaşması nedeniyle, ateş ölçme ve temas izlemenin yararlı olmadığını, mevcut vaka çalışmalarını kullarak açıklamaktadır.

● Tanınmış İsviçreli immünolog Dr. Beda Stadler, bir makalede Kovid-19’un “çok seçici bir hastalık” olduğunu ve yalnızca çok az sayıda insan için gerçek bir risk oluşturduğunu açıklıyor. Öte yandan medya, her hastalıkta olabilen az sayıdaki atipik bireye odaklanmıştır. Birçok biliminsanı kendi modellerine çok fazla, gerçeğe ise çok az odaklanmış durumdadır. Planlanan temas izleme, tıbbi açıdan “anlamsız” olup, “yalnızca paniği” yaymaktadır.


Başarı öyküleri

İsveç: İsveç’te tecrit, maske gerekliliği ve ilkokul kapatma yoktu, fakat onun yerine esasen halkın kişisel sorumluluğuna ve işbirliğine güvenildi. Bu yaklaşım işe yaradı ve İsveç’te yalnızca genel nüfus içinde, mevsimsel grip dalgasına eşdeğer, düşük bir ölüm oranı yaşandı.

Yine de, İsveç’teki toplam ölüm oranı komşu İskandinav ülkeleri veya Almanya’dakinden gerçekten de daha yüksekti bu da birçok uluslararası medya kuruluşu tarafından “İsveç’in tecrit uygulamama stratejisi”nin sözde “başarısızlığı” olarak gösterildi.

Halbuki, çoğu medya kuruluşu İsveç'teki ölümlerin dörtte üçünün, hedef alınarak korunması gerekli olan ve toplumun genel tecritinden yararlanmayan, bakım evlerinde olduğundan söz etmedi. Gerçekten, İsveç’teki Kovid ölümlerinin 86 olan yaş ortalaması olasılıkla dünyadaki en yüksek yaş ortalamasıdır.

İsveç hükumeti aynı zamanda bakım hastalarının korunmasındaki yetersizlik için özür dileyen ve bu konuda bir soruşturma açıldığını duyuran az sayıdaki hükumetten biri olmuştur, ama bu da çoğu medya kuruluşunca yine “İsveç’in tecrit uygulamama stratejisi”nin sözde “başarısızlığı” olarak gösterilmiştir.

Yine de İsveç’teki toplam ölüm sayısı bile, geçen 30 yılın en güçlü mevsimsel grip dalgalarından daha düşük olmuştur. Dahası, özellikle de antikor testlerinin gerçek aralığı üzerine yapılan en son bağışıklık çalışmalarına bakıldığında, İsveç şimdi çok yüksek bir doğal bağışıklığın yararını görebilir (bkz. aşağıdaki grafik).

İsveç: Tüm nedenlerden ölüm sayısı, Kasım’dan Mayıs’a, 1990 yılından bu yana (SCB/Twitter)


Florida: Çok sayıda yaşlı yurttaşın yaşadığı Florida, oldukça az kısıtlama getirmiş, hatta popüler kumsallarını bile erken bir tarihte yeniden açmış olup ABD’deki birçok medya kuruluşu tarafından ağır eleştiriye maruz kalmıştır. Florida yine de başka eyaletlerle karşılaştırıldığında gayet iyi durumdadır ve son rakamlara göre 21 milyonluk nüfusu içinde yaklaşık 2.300 ölüm olmuştur. Bu da Almanya’daki düşük ölüm oranına denk düşmektedir.

Vali, medyanın aksine, kendisiyle yapılan bir söyleşide, daha başlangıçta Güney Kore ve İtalya’dan gelen rakamlara dayanarak, Kovid-19’un yalnızca küçük bir risk grubu için tehlikeli olduğunu farkettiğini, bu yüzden de bakım evlerini olabildiğince iyi şekilde korumaya aldığını açıklamıştır. Koruma açısından, bakım evleri kliniklerden de daha önemli olup, bu strateji kendisini kanıtlamış durumdadır. Vali, Mayıs ayı sonunda yaz kamplarının ve gençlik etkinliklerinin kısıtlama olmaksızın sürdürülebileceği duyurusunu yapmıştır.

Japonya: Japonya, Çin dışında ilk Kovid-19 vakalarından bazılarını kaydetmiş, ama bir tecrit uygulamamıştı. Mart ayı sonunda, Japan Times gazetesi, “Korona virüsü patlaması nerede?” sorusunu sormuştu. Bloomberg uluslararası haber ajansı, Japonya’da bir korona krizinin hiç gerçekleşmediğini bildiriyor: Hiçbir hareket kısıtlaması yapılmadı, restoranlar ve berberler açık kaldı, “temas izleme uygulamaları” ve nüfusun geneline yapılan kitlesel testler yoktu. Yine de – ya da bu yüzden – Japonya endüstrileşmiş G7 ülkeleriyle karşılaştırıldığında şu anda büyük arayla en düşük ölümlere sahiptir.

Bazen, Japonya’nın başarısında filtreli maskelerin etkili olduğu ileri sürülüyor. Halbuki, İsveç, Florida ve diğer başarılı bölgelerde halkın geneli maske kullanmazken, maske kullanımı Japonya’da isteğe bağlıydı ve Çin’in Wuhan kentindeki salgını engellememişti.

Beyaz Rusya: Beyaz Rusya, olasılıkla tüm endüstrileşmiş ülkeler arasında en az kısıtlama uygulamış, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 75. yılı kutlamaları gibi büyük etkinlikleri bile yapmıştır. Yine de Beyaz Rusya’da, aradan 3 aydan fazla bir süre geçmiş olduğu halde, 300'den az Kovid ölümü resmi kayıtlara geçmiştir. Korona’dan defalarca bir “psikoz” diye söz eden Devlet Başkanı Lukashenko, Mayıs ayı ortasında başkent Minsk’in doruğu atlattığını söylemiştir. Kovid-19 vakalarını normal zatürre gibi tedavi etme kararı doğruydu. Buna karşın, nihai olarak, Beyaz Rusya’nın rakamlarının gerçekten doğru olup olmadığını yalnızca toplam ölüm sayıları istatistikleri gösterebilecektir.

Korona pandemisi sırasında Florida’da bir kumsal (NBC)



İlave Notlar


Bulaşma yolları: ABD sağlık kurumu CDC tarafından hazırlanan yeni bir raporda, virüsün öncelikle insanlarla doğrudan temasla bulaştığı ve “yüzeylerde kolayca yayılamadığı” sonucuna varılmıştır. Alman virolog Hendrik Streeck, yeni Korona virüsünün nesneler yoluyla veya havada uçuşan zerreciklerle (aerozoller) yayılmadığını ya da neredeyse hiç yayılmadığını daha önce zaten ortaya koyabilmişti.

Mesafe kuralları: İzlanda, Mayıs ayı sonunda mesafe kurallarının isteğe bağlı olduğunu açıklamış, barları ve kulüpleri de yeniden açmıştır. İsviçre mesafe kurallarını gönüllü bir tavsiye haline getirmiştir. 2011 yılına ait bir Cochrane çalışması zaten “sosyal mesafe” önlemlerinin etkililiği konusunda neredeyse hiçbir bir kanıt bulunmadığını göstermişti.

Ameliyatlar: British Journal of Surgery’de (İngiliz Cerrahi Dergisi) yayınlanan bir makaleye göre, 12 haftadan fazla bir sürede dünyada birçok kanser ameliyatı dahil, yaklaşık 28 milyon ameliyat, korona önlemleri nedeniyle iptal edilmiş ya da ertelenmiştir.

Hayat süresi: ABD’de dört profesörün yaptığı bir değerlendirmede ülkedeki tecritin; Kovid-19’dan yaklaşık iki kat daha fazla hayat süresine mal olacağı ve bu yüzden de yalnızca tıbbi bir bakış açısından bile, aşırı ters etki yapan bir önlem olduğu sonucuna varılmıştır.

Korona virüsü mevsimi: Journal of Infectious Diseases'de (Bulaşıcı Hastalıklar Dergisi) yayınlanan yeni bir çalışma, korona virüslerinin Aralık ile Nisan/Mayıs ayları arasında “kesinlikle mevsimsel” olarak ortaya çıktığını göstermektedir.

Virüs testi: Alman bir matematikçi, birçok ülkede düşük kalan enfeksiyon sayılarının neden, oldukça kesin PCR (Çev. notu: Polimeraz Zincir Reaksiyonu) testleriyle bile, büyük ölçüde hatalı pozitif sonuçlardan oluştuğunu, bu nedenle de pandeminin neden “asla bitmiyormuş gibi göründüğünü” açıklıyor.

“İkinci dalga”: Bir “ikinci dalga” ile ilgili birçok çalışmada bazen tüm yaş gruplarında sürekli bir hastalık ve ölüm riski gibi tümüyle gerçek dışı varsayımlar bulunmaktadır. Yine de 1968 Hong Kong gribi örneği, küresel pandemilerin gerçekten de birkaç mevsime yayılabileceğini gösteriyor.

İtalya: Şubat ayı ortasında, yani İtalya’daki salgının patlak vermesinden önce, Milano’da nüfusun neredeyse %5'inin kanında zaten Kovid-19’a karşı antikorlar bulunuyordu. Bu da yine virüsün Avrupa’da düşünüldüğünden daha önce dolaşımda olduğuna işaret ediyor.

İşsizlik: Uluslararası Çalışma Ajansı ILO, politik korona önlemleri yüzünden, dünya çalışanlarının yarısının ya da 1,6 milyar insanın geçim kaynağını kaybetme riski olacağını bekliyor.

Yanlışlar ve Doğrular: Korona salgını ile ilgili 13 yanıltıcı ve hatalı iddia (Almanca)

Değerlendirme: 1968/1969 (Hong Kong gribi ile Woodstock müzik festivali) ve 1957 (Asya gribi) küresel grip pandemileri sırasında hayat neden normal devam etti.



Tecritler hayat kurtardı mı?

Birçok medya kuruluşu, Avrupa’daki tecrit uygulamalarının “3 milyon hayat kurtardığı” iddiasında bulunarak, Imperial College London (Londra İmparatorluk Üniversitesi) tarafından yapılmış bir çalışmayı duyurdu. Gerçekte, Imperial College London sadece mevcut gelişmeler ile kendi modelinin gerçekdışı tahminlerini karşılaştırmıştı. Bu durum özellikle, tecrit bile uygulamaksızın, Imperial College modelindeki ölümlerin çok azını yaşamış olan İsveç örneğinde belirgindir (bkz. grafik).

Imperial College modeli ile İsveç gerçeği. (GRC; 8 Mayıs 2020)

Turuncu: önlemlerin alınmadığı tahmin; Gri: ılımlı önlemlerin alındığı tahmin; Mavi: gerçek.

Medyanın rolü

Neredeyse tümü elit jeopolitik haber ağlarının parçası olan çoğu geleneksel medya kuruluşu, korona virüsü döneminde bir korku kampanyası yürütmeye karar verdi. Bu genellikle saldırı savaşları veya sözde terörist saldırıları ile bağlantılı olarak gözlemlenen bir davranıştır.

Toplumun geneline olan risk büyük ölçüde abartılırken, resmi politikalar neredeyse hiç sorgulanmadı, hastanelerdeki durum dramatize edildi, hileli imgeler kullanıldı, kampanyalar sahnelendi ve protestocular sistemli bir biçimde “salaklar” diye itibarsızlaştırıldı.

Bazı muhafazakar medya kuruluşlarının, ekonomik açıdan zararlı tecrit önlemlerini eleştirdiği doğrudur. Sorulması gereken gerçek soru ise şimdi planlanan toplumun örgütlenmesine yönelik yaygın temas izleme gibi gözetleme önlemlerini de eleştirip eleştirmeyecekleridir (aşağıya bkz.).

Birçok bağımsız medya kuruluşu çok geçmeden, korona virüsü riskinin abartıldığının ve politik olarak kötüye kullanıldığının farkına vardı. Çok az sayıdaki bağımsız medya kuruluşu ise belki tıbbi bir arka planları bulunmadığından veya resmi korku kampanyasının tuzağına düştüklerinden, bunu hiç farketmedi.

Bazı analistler Kovid-19’u, politik ve sosyal değişim yaratmak için medyanın tetiklediği, virüs korkusundan faydalanan bir psikolojik operasyona benzettiler.

Google, Youtube, Facebook ve Twitter gibi ABD merkezli platformlar, tıp doktorlarına ait olsalar bile eleştirel bakış açılarını (yani, Dünya Sağlık Örgütü’nün görüşlerine uymayan görüşleri) jeopolitik konularda uzun süredir norm haline gelen bir işleyişle internetten silerek ya da dağıtımını sınırlayarak, korona ile ilgili konuları yaygın biçimde sansürlediler.

Halbuki, çağdaş medya kullanıcıları bazı medya sitelerinde genellikle bir reklam ve izleme engelleyici kullanmanın yanısıra, DuckDuckGo gibi manipülasyondan arınmış özgür arama motorlarını ve Bitchute gibi bağımsız video platformlarını da kullanma seçeneğine sahiptirler.

Prof. Karel Sikora ile farklı ve karşıt görüşler içeren ve Youtube tarafından geçici olarak silinmiş bir söyleşi (UnHerd)


Politik gelişmeler

Çeşitli gözlemciler, ağırlıklı olarak politik nedenlerle çıkartılan “korona krizi”nin geniş kapsamlı sosyal ve ekonomik değişimler için kullanıldığı veya kullanılabileceği gerçeğine zaten dikkat çekmişti.

ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’yı medyaya ifşa eden Edward Snowden Mart ayında, hükümetlerin geçici olan korona krizini, bu sayede bir “tahakküm mimarisi” oluşturarak, sosyal gözetleme ve kontrolün kalıcı olarak yaygınlaştırılması için bir fırsat ya da bahane diye kullanmakta olduğu uyarısında bulunmuştu.

Şu anda tartışılmakta olan veya zaten uygulanan önlemler özellikle şunları içeriyor:

  1. Toplum genelinde temas izleme uygulamalarının (apps) kullanıma alınması

  2. Yurttaşların izlenmesi ve izolasyonunu sağlayacak birimlerin oluşturulması

  3. Sosyal ve profesyonel etkinliklerin denetimi ve düzenlenmesi için kullanılabilecek dijital biyometrik kimlik kartları kullanımının başlatılması.

  4. Seyahat ve ödeme işlemlerinin yaygın denetimi (örn., paranın yürürlükten kaldırılması).

  5. Hükümetlerin ya da şirketlerin, (sözde “zorunlu aşılar” yoluyla) yurttaşların biyolojik sistemlerine erişimi için yasal zemin yaratılması.

600’den fazla biliminsanı, “temas izleme” için sorunlu uygulamalar kullanarak “toplumun daha önce görülmemiş biçimde gözetlenmesi”ne karşı uyarıda bulunmuştu. Bazı ülkelerde bu tür “temas izleme” işleri gizli servislerce zaten doğrudan yapılıyor. Dünyanın birçok yerinde halk zaten dronlarca izleniyor ve polisin ciddi yetki aşımıyla karşı karşıya kalıyor.

Apple ve Google Mayıs ayında, üç milyar cep telefonunun işletim sistemlerine artık ulusal yetkililerce kullanılabilen bir temas izleme arayüzü eklemiştir.

Pandemik influenza hakkında yeni bir çalışmasında Dünya Sağlık Örgütü, bu tür uygulamaların salgın konusundaki yararları kuşkulu olduğu için, temas izlemenin tıbbi açıdan mantıklı olmadığı ve “hiçbir koşulda tavsiye edilmediği” sonucuna varmıştır.

Temas izleme uygulamalarının “isteğe bağlı” ve “verilerin korunmasına uygun” olarak kalacağı sık sık ileri sürülmektedir. Halbuki, pratikte bunların ikisi de aslında doğru değildir.

Birçok ülkede, bu uygulamaların kullanımı belli etkinlikler için zaten zorunludur. Hindistan’da çeşitli işverenler, kamu idareleri, evsahipleri ve ulaşım şirketleri izleme uygulamasını zorunlu tutmaktadır. Arjantin’de, “kamusal alan”da bulunan herkes temas izleme'yi etkinleştirmek zorundadır.

Bazı Alman politikacılar, seyahat veya dışarda yemek söz konusu olduğunda, uygulama kullananların tercih edilmesi gerektiğini zaten savunmuştur. İsrail Başbakanı Netanyahu çocuklarda mesafe kontrolü için “sensör kullanımına resmen değinmiştir.

Singapur’da, “isteğe bağlı” uygulama beklenenden daha az sayıda insan tarafından yüklenmişti. Bu yüzden hükümet artık bunu belli kamusal alanlar ve hizmetler için zorunlu hale getirmek istiyor. Bazı parklarda mesafe kontrolü zaten DARPA robotları tarafından izleniyor.

Avustralya’da bu temas izleme uygulamasını kullanmak istemeyen insanlar, medya tarafından salaklar ve halk için bir tehdit diyerek aşağılanmakta, böylece toplumsal baskı altına alınmaktadır.

Singapur: Sosyal mesafeyi izlemekte olan bir DARPA robot köpeği (CNA)

Sözümona “merkezi olmayan” temas izlemede de verilerin korunumu sorunludur. Hollandalı bilişim profesörü Jaap-Henk Hoepmann, bu tür çözümlerin bile çok kolaylıkla izleme ve gözetleme için kullanılabileceğini zaten Nisan ayında açıklamıştı.

Kullanıma alınma hızları nedeniyle, Almanya’daki Bilgisayar Bilimi Topluluğu Başkanı, bu işlevlerin “çoktan elektronik aletlerin içine yerleştirilmiş olduğu” ve sadece çok az bir “ince ayar”a ihtiyaç duyduğundan kuşkulanıyor. Kendisi bu uygulamaları bir “Truva atı” olarak görüyor.

Bu uygulamaların kullanıma sokulmasına paralel olarak, birçok ülke temas izleme ve yurttaşları izole etmek için özel birimler kurmaya başladı.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, üye sayısı 180.000'e varan bir ulusal “Korona test ve izleme gücü” oluşturmak için 100 milyar dolarlık bir mevzuat teklif edilmiştir. New York ve Kaliforniya eyaletleri zaten herbirinin üye sayısı 20.000’e varan “temas izleme orduları” kuruyor. Washington eyaletinde, Ulusal Muhafız bu çalışmaya katılacaktır ve “gönüllü” işbirliği yapmayanlar buna zorlanabilecektir.

İtalya 60.000 gönüllü ile bir ordu oluşturulacağını açıkladı, İsviçre ve başka ülkeler de bu tür birimler oluşturmaya başladılar. Almanya’da konut binalarında zaten polis zoruyla kitlesel testler yapılmıştır.

ABD, İngiltere ve olasılıkla başka Avrupa ülkelerinde, toplum genelinde temas izleme için yazılım, ABD’li milyarder Peter Thiel’in CIA-bağlantılı teknoloji şirketi Palantir tarafından sağlanmaktadır. İsrail’de kötü şöhretli siber casus şirket NSO’nun temas izleme yazılımı kullanılmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki temas izleyiciler konusundaki bir eğitim programında yer alan bir ifşaatçı, kendisiyle yapılan bir video söyleşisinde bunu “totaliter” ve “toplum için bir tehlike” olarak tanımlamıştır.

Aslında, sıradan solunum yolu hastalıklarının aksine, izlenmesi kolay olan ciddi cinsel hastalıklar veya gıda zehirlenmeleri için kullanılan bütün bu önlemler, salgınlardaki yararının belirsizliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün temas izlemeye açıkça karşı çıktığı gerçeğine karşın yine de alınmaktadır.

Temas izleme uygulamalarına ve özel birimlere ek olarak, aynı zamanda “bağışıklık kartları” konusunda özel projeler ya da planlar da vardır ki bunlar, örneğin, halkın seyahat ve iş etkinliklerini kontrol etmek için de kullanılabilecektir. Gerçekten de AB, 2018'den bu yana bu tür bir aşı belgesini yürürlüğe sokmayı planlamaktaydı.

Bu tür “aşı kartları” ise şu sıra yine üzerinde çalışılan dünya çapında bir “aşılama programı” ile de bağlantılıdır. Örneğin, ABD’li milyarder ve aşı yatırımcısı Bill Gates, “yedi milyar insan” için korona aşılaması çağrısı yapmıştır. AstraZeneca şirketi şu anda, Oxford Üniversitesi’nin üzerinde çalıştığı ve testleri hâlâ yapılmamış olan aşıdan iki milyar doz üretmek üzere hazırlık yapmaktadır.

Stratejik açıdan, böyle bir küresel aşılama programı toplumun biyolojik sistemlerine, özellikle de bağışıklık ve sinir sistemleri ile genetik ve üreme sistemlerine, erişim sağlayacaktır.

Ekonomik alanda, Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt önderliğindeki American National Security Commission on Artificial Intelligence’ın (NSCAI) (Yapay Zeka üzerine Amerikan Ulusal Güvenlik Komisyonu) Çin ile rekabet edebilmek için, 2019’da bir strateji belgesinde talep ettiği gibi, az sayıda ABD teknoloji şirketinin çıkarları doğrultusunda, sayısallaştırmada ve merkezileştirmede bir yükseliş söz konusudur.

Davos Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2019’un Ekim ayında, Gates Vakfı ve Johns Hopkins Üniversitesi ile birlikte ünlü korona virüsü pandemi alıştırması “Event 201”i çoktan yapmış, 21. yüzyılın ekonomik ve sosyal yapılarını hazırlayabilmek için küresel bir “Dev Reset Atma” çağrısında bulunmuştu.

Bu arada, Katolik Kilisesi’ne mensup birçok kardinal ve piskopos, yazdıkları bir açık mektupta korona virüsü bahanesiyle topluma yönelik “kabul edilmez küresel gözetleme ve kontrol biçimleri”nin devreye sokulması için dünya çapında bir paniğin tetiklendiği uyarısında bulundu.

Küresel gözetleme ve denetim araçlarının yaygınlaştırılması için bir pandemi fikrinin kullanılması yeni değildir. Amerikan Rockefeller Vakfı, 2010 gibi erken bir tarihte, şu andaki gelişmelerin çarpıcı bir kesinlikte öngörüldü, gelecekteki teknolojik ve toplumsal gelişmeleri konu alan çalışma belgesinde bir “uygun adım yürüme senaryosu” tanımlamıştı. (18. sayfadan). (Sitemizde yer alan makalenin Türkçe’si)

Fakat toplumdan tepkiler de geliyor: İspanya, İtalya ve Almanya’da örneğin, temel haklar için binlerce, onbinlerce insanın katıldığı gösteriler yaşandı.

Ayrıca bkz.: Inside the NSA’s Secret Tool for Mapping Your Social Network (NSA’nın Sosyal Haber Ağınızın Haritasını Çıkartmak için Kullandığı Gizli Araç’ın İçyüzü) (Wired)

Yaratıcı katkılar

● Video: They Live – Coronavirus Edition (Yaşıyorlar – Korona Virüsü Yayını) (Trigger Happy Media)

● Video: Out of Touch – Run for your life (Temassız – Kaç canını kurtar) (Kevin James)

● Video: What It’s Like to Believe Everything the Media Tells You (Medyanın Size Söylediği Herşeye İnanmak Neye Benziyor) (JP)

The Landing AI yapay zeka şirketine ait Sosyal Mesafe Dedektörü (YouTube)

B. Ülkeler ve Bölgeler

İskandinavya

Danimarka: Danimarka’da basına sızan e-postalar, politik açıklamaların aksine, Danimarka sağlık kurumunun Mart ayında tecrite karşı çıktığını ve şöyle yazdığını ortaya koydu:

“Danimarka sağlık kurumu, normalde tehlikeli ya da yüksek bir ölüm oranına sahip olmadığından, Kovid-19‘un genel olarak tehlikeli bir hastalık olarak tanımlanamayacağını kabul ediyor.” Buna ek olarak, daha düşük çıkmış olan bir virüs üreme rakamı da tecriti haklı çıkartmaya yönelik politik nedenlerle yayınlanmamıştı. Danimarka parlamentosu şimdi, hükümet politikasının uzmanlardan oluşan bir komisyonca soruşturulmasına karar vermiştir.

Norveç: Norveç Başbakanı, Mart ayında paniklediğini ve tecrit önlemlerinin çoğunun olasılıkla gereksiz olduğunu alenen itiraf etmişti. Norveç’te de virüs üreme sayısının, tecritten önce, dengeli değer olan 1’e düştüğü ortaya çıkmıştır. Başbakan, bir “ikinci dalga” olması halinde, tecritsiz çok daha yumuşak bir strateji seçilmesi gerekeceğini açıklamıştır.

İsveç: Büyük bir uluslararası baskıya rağmen, İsveç Korona dönemini tecritsiz iyi yönetmiştir ve toplam ölüm sayısı daha önceki güçlü grip dalgaları aralığında kalmıştır. Hükümetin soruşturmaya söz verdiği bir konu olan ölümlerin %75’i, bakım evleri ve bakım apartmanlarında olmuştur. Uluslararası medya bunu, “İsveç’in tecrit uygulamama stratejisinin başarısızlığı” olarak göstermeye çalışmıştır. Bakım evlerinin hedef alınarak korunması gereken yerler olması ve toplumun genel tecritinden yarar görmemesi nedeniyle bu tabii ki doğru değildir.

Okullar: Hem Finlandiya hem de Danimarka’daki okullar yeniden açıldıktan sonra, Korona vakalarında hiçbir artış görülmemiştir. İsveç ilkokullarını zaten açık tutmaya devam etmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri

● Mayıs ayı sonuna gelindiğinde Amerika Birleşik Devletleri’nde testleri pozitif çıkmış olan yaklaşık 100.000 ölüm olmuştu. Yılın başından beri toplam ölüm oranı ise 2017/2018 yılındaki şiddetli grip mevsimi aralığındadır (bkz. aşağıdaki çizelge).

Ölümlerin en az %42'si ABD nüfusunun %0,6’sına denk düşen ve genel bir tecritten yarar görmeyen bakım evlerinde olmuştur.

● JP Morgan tarafından yapılan bir çalışmaya göre, tecrit uygulamayan ya da tecritten erken vazgeçen eyaletlerdeki ölüm sayılarında artış yoktur.

● Dört ABD’li profesör tarafından yapılan bir değerlendirmede, ABD’deki tecritin Kovid-19’dan yaklaşık iki kat fazla hayata malolacağı sonucuna varılmıştır.

● 600’den fazla doktor yazdıkları açık mektupta, ABD Başkanı Donald Trump’ı uzatılmış bir tecritin tehlikelerine karşı uyarmıştı. Tecritin kendisi bir “Mass Causalty Incident – MCI” idi (Çev. notu: Kitlesel Zayiat Vakası, ABD’de acil servislerin dolup taştığı kaza ve olaylar için kullanılan terim).

● ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’e yazılmış bir diğer açık mektupta, Amerikalı doktorlar toplumsal hayatın acilen açılması çağrısında bulunuyor. Kovid-19’un tehlikesi başlangıçta varsayıldığından çok daha düşük çıktı. Risk grupları biliniyor ve hedef gözetilerek korunabiliyor. Toplumun güvenli bir biçimde bağışıklık kazanması da aşılama olmaksızın mümkün. Medya umutsuzluk ve intiharlarda keskin bir tırmanışı tetikleyerek, halkı gereksiz yere terörize etmiştir.

● ABD Ordusu’nun toplam 660 milyon dolar harcanarak inşa edilen sahra hastanelerinin çoğu, Mayıs ayında tek bir hasta bile tedavi etmeden kapatıldı.

● Kaliforniyalı bir travma doktoru bir haberde, normalde bir yılda olan intihar girişimlerinden daha fazlasının Mayıs ayında olduğunu ve Kaliforniya’da intiharların açık arayla korona ölümlerinin öne geçtiğini söylemiştir.

● Hastalıktan şiddetli etkilenen New York eyaletinde, bakım evlerinin korona hastalarını kabul etmeleri için verilen resmi emir konusunda bir bağımsız soruşturma yapılması istenmiştir. New York bakım evlerinde 5.000’den fazla ölüm olmuştur. Bu tür emirler hastalıktan ağır etkilenen New Jersey ve Pennsylvania eyaletlerinde de verilmiştir.

● New York’un en büyük hastaneler birliği, sert bir müdahale olan suni solunum cihazları kullanımına yönelik bir soruşturma açılacağını duyurmuştur. Uzmanlar çok daha önce, sert bir müdahale olan solunum cihazlarının tehlikelerine karşı uyarıda bulunduğu halde, Nisan ayında, Kovid-19 hastalarını kabul ettiklerinde ve suni solunum cihazlarına bağladıklarında ABD hastanelerinin büyük teşvik primleri aldığı teyit edilmiştir. New Yorklu bir hemşire bunun için bir “seri cinayet” benzetmesi bile yapmıştır.

● Washington eyaletinde sağlık kurumu, korona virüsü testleri pozitif çıkmışsa cinayet kurbanlarının bile “korona ölümleri” olarak sayıldığını teyid etti. New York Times gazetesi başsayfasında, bir cinayet kurbanını sözde “korona kurbanları” listesine koymuştu. Mayıs ayı sonunda bir polis memuru tarafından öldürülen George Floyd’un bile korona testi pozitif çıkmıştı.

● Mayıs ayının sonuna gelindiğinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde 40 milyondan fazla insan işsizdi. Kaybedilen işlerin yaklaşık %42’sinin bir daha geri kazanılamayacağı ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü ekonomik durgunluğun yaklaşmakta olduğu öngörülmektedir (bkz. aşağıdaki çizelge). Yine de korona sırasında Amerikalı milyarderlerin servetlerine 434 milyar dolar eklenmiştir.

ABD: Toplam ölüm sayısı 2017/18 ve 2019/2020 (nüfusa göre uyarlanmış).

Kaynak: NCHS/Twitter


ABD: 1945 yılından bu yana ekonomik durgunluk dönemlerindeki iş kayıpları ( BLS / CRB )



İngiltere

● Mart ve Nisan aylarında, İngiltere ve Galler’de yaklaşık 46.000 fazladan ölüm sayısı kaydedildi. Bu kabaca, 1999 ve 2000 yıllarındaki şiddetli grip dalgalarına denk düşmektedir (bkz. aşağıdaki grafik). Halbuki, sağlık kurumu ONS (Çev. notu: Health and Social Care - Office for Statistics - Ulusal Sağlık ve Sosyal Bakım İstatistikleri Kurumu), bu ölüm sayısının %30’unun korona virüsünden olmadığını belirtmiştir.

● Örneğin, Mayıs ayı başlarında, normalden 8.000 fazla insan evlerinde ölmüştür ve ölüm belgelerine göre bu ölümlerin %80’inin korona virüsü ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

● Cambridge Üniversitesi profesörü David Spiegelhalter’in açıklamasına göre, sadece İngiltere’deki bakım evlerinde, Mayıs ayı başında 30.000 fazla ölüm olmuştu ve bunun yalnızca 10.000’inin ölüm belgelerindeki nedeni Kovid-19’du. Nisan ayında İngiltere ve Galler’de, korona olmayan yaklaşık 10.000 fazla demans hastası iki haftalık izolasyon sonucunda ölmüştür.

● Kuzey İtalya ve New York ile benzer biçimde, İngiltere’de de korona hastalarını hastanelerden bakım evlerine nakletmeye ilişkin öldürücü bir karar alınmıştı ve korona virüsü sağlık sisteminin kendi içinde de hızla yayılıyordu.

● Ek olarak inşa edilen Kovid sahra hastanelerinin çoğu büyük ölçüde boş kalmıştır.

● Yüzbinlerce ölüm tahmininde bulunan, etkili epidemiyolog Neil Ferguson’a ait bilgisayar modelinin, yüksek oranda hatalı ve gerçekdışı olduğu, yazılım ve modelleme uzmanlarının yaptığı bağımsız bir analizde ortaya çıkmıştır. Ferguson’n kendisi ise, evli sevgilisiyle buluşmak için tecriti ihlal etmesinin ardından hükumet danışmanlığından istifa etmek zorunda kalmıştır. Üniversitesi şimdi onun bu başarısız modeline dayanarak tecritin Avrupa’da “üç milyon hayat kurtardığını” iddia ediyor.

Analiz: Who controls the British Government response to Covid-19? (1. Bölüm) (İngiliz Hükümeti’nin Kovid-19’a verdiği yanıtı kim kontrol ediyor) ve COVID-19: The Big Pharma players behind UK Government lockdown (2. Bölüm) (KOVİD-19: İngiltere Hükümeti tecritinin perde arkasındaki Dev İlaç Şirketleri)

● İngiltere’deki ekonomi uzmanları, (Küçük Buz Çağı’nda) 1709 yılı Büyük Don olayından bu yana görülen en büyük ekonomik durgunluğun yaşanacağı tahmininde bulunuyor.

Pozitif bir öykü: İngiltere’nin 96 yaşında çalışan en yaşlı terzisi, on gün yemek yememesinin ardından korona virüsünden canlı kurtuldu.

İngiltere’den daha fazla Kovid istatistiği Covid-19 In Proportion (Kovid-19 In Proportion’da).

1999 ve 2000 yılı şiddetli grip dalgaları ile karşılaştırmalı olarak, 2020’deki ölüm sayıları

(nüfusa göre uyarlanmış ve 2020 ölümleri kış mevsimine taşınmış). Kaynak: ONS / OffGuardian



İsviçre

Tıbbi yönden:

● Yaklaşık dört hafta süren görece fazla ölüm sayılarından sonra, Mayıs ayı ortasından bu yana İsviçre’de artık ortalamanın altında ölüm sayıları görülüyor. Yılın başından beri kümülatif ölüm oranı normal bir grip mevsimi aralığındadır ve 2015 yılındaki şiddetli grip mevsiminin çok altındadır (bkz. aşağıdaki çizelge). Ölümlerin %50’si bir tecritten yarar görmeyen bakım evlerinde olmuştur. Ölümlerin yaş ortalaması 84 olup İsviçre’deki ortalama yaşam süresinin hafifçe üzerindedir.

Zürih Kantonu’nda testleri pozitif çıkan toplam 130 ölüm vardı. Bunların yarısından fazlası (78) bakım evlerinde olmuştu. Yine, bu ölümlerin yarısından fazlası (40), hastanelerden gelen Kovid-19 hastalarını kabul etmek zorunda kalan ve onları bazen yeterince izole edemeyen iki bakım evinde olmuştu.

● Zürih ETH Üniversitesi, Federal Konsey ile açıkça ters düşmemek için, Kovid-19’un yayılımındaki düşüşün tecritten önce başladığı ifadesini tekrar tekrar değiştirmiş, fakat sonuç aynı kalmıştı: Tecrit, tıbbi açıdan gereksizdi ve sosyal açıdan ters etki yaratmıştı. Yetkililer ve üniversitelerin tahminleri genelde tamamıyla gerçekdışı varsayımlara dayanıyordu.

● Lozan ETH Üniversitesi araştırmacıları, İsviçre’yi mahvedebilecek bir “ikinci dalga” riskine ilişkin uyarıda bulunan bir çalışma sunmuştur. Bu çalışmanın başyazarı Profesör Jacques Fellay, aynı zamanda Federal Konsey Korona Görev Gücü’nün bir üyesi ve Korona aşısının destekçisidir. Bu çalışmanın bağımsız bir analizi ise bunun tamamıyla gerçekdışı varsayımlara dayalı olduğunu göstermişti. Çalışma, örneğin, bütün yaş grupları için sürekli bir enfeksiyon ve ölüm riski öngörmekteydi.

Inside-Corona platformundan tıbbi girişimci Dr. Stephan Rietiker, Federal Konsey’in Korona yönetimine ilişkin çarpıcı bir sonuca varmıştır. Federal Konsey, kendi pandemi komisyonunun bulgularını büyük ölçüde yoksaymış, toplum ve ekonomi için ciddi sonuçları olan çok garip ve hatalı kararlar vermiştir. Bir aşı bulununcaya kadarki sürenin “aşılabileceği” konusunda naif bir inanışla uygunsuz bir “sınırlama stratejisi” güdülmüştür. Rietiker’e göre, planlanan “temas izleme” uğruna tonlarca para harcanacak ve bu en sonunda “sefil bir biçimde başarısız” olacaktır. Acil durum yasalarını kaldırmanın ve karar vericilerden hesap sormanın zamanı çoktan gelmiştir.

Medya:

Aargauer Zeitung gazetesi, güya “korona virüsünden ölen” ilk çocuk ile ilgili bir haber yaptı. Makedonya’dan acil olarak uçakla getirilen bu bebek, gerçekte korona virüslerinden kaynaklanmayan menenjitten ölmüştü.

● Mayıs ayında, NZZ Korona’nın güneydeki Ticino kantonunu “felaketin eşiğine” getirdiğine ilişkin yalan haberi bir kez daha yayınladı. Aslında, Ticino kantonunda bakım evleri dışında hiçbir ciddi sorun yoktu.

SRF TV başeditörü Tristan Brenn, SRF’nin Korona propagandasını yaydığı iddialarına karşı kendisini savunmuştu. Bundan kısa süre sonra, bir korona gösterisine katılan tekerlekli sandalyeli bir kişi SRF’nin kendisini propaganda için nasıl kullandığına dikkat çekmişti.


Politik açıdan:

● İsviçre’nin Bern, Zürih ve başka kentlerinde Nisan ayından beri her hafta temel haklar için gösteriler düzenleniyor. Bu durum çok fazla polis şiddetine yol açmıştır. Bakınız »İsviçre'de Korona baskısı« adlı video. Gösterilere katılanlar medya tarafından çoğunlukla ahmak veya köktenci diye itibarsızlaştırılmıştır.

● Federal Konsey, mevcut acil durum emirlerini acil federal yasalar haline dönüştürmeyi planlarken, bu adıma karşı internette bir imza kampanyası başlatılmıştır.

● Federal Konsey, Parlamento tarafından yaz oturumunda onaylanması gereken “korona-izleme uygulaması” için bir yasal zemin hazırlamıştır. Apple ve Google, mobil işletim sistemlerini artık buna uygun bir arayüz ile donatmıştır. Bu uygulamanın kullanımı “isteğe bağlı” kalmalıdır (yukarıya bkz.).

● Zürih kantonu ve birçok başka kanton, potansiyelde “enfekte olmuş” insanlarla temas kuracak ve onların karantina altına alınmalarını sağlayacak polis ve sağlık bakanlığı çalışanlarından oluşan, toplum genelinde temas izleme merkezlerini şimdiden kurmuştur. Mart ve Nisan aylarındaki deneyim, bu merkezlerin gelecekte genişletilmesi ya da taşerona verilmesi gerektiğini göstermiştir.

● Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ZHAW tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması, İsviçreliler'in %40'ının “Korona uygulamaları” ile daha fazla izlenmekten korktuğunu göstermiştir. Yine de çoğunluk temas izleme uygulamasını kullanmayı planlamaktadır.

● 2020 yılı Şubat ayında, ABD’li milyarder ve aşı yatırımcısı Bill Gates, “Afrika’daki projeler” için İsviçre Terapötik Ürünler Kurumu Swissmedic’e 900.000 dolar bağışlamıştır.

● İsviçre, Bill Gates’in küresel aşı birliği GAVI’yi korona virüsü aşısı geliştirmesi için 30 milyon isviçre frankı vererek destekleyecektir.

● Nisan ayında özel bir polis birimi tarafından kaba bir biçimde gözaltına alınmış olan ve geçici olarak psikiyatri merkezine yatırılan, korona konusuna eleştirel yaklaşan Aargau’lu doktor, davası için dışardan idari soruşturma talep etmiş, hükumet de talebini bugünlerde yerine getirmiştir. Polisin beyanının aksine, doktorun akrabalarını ve yetkilileri tehdit etmediği, üzerinde de dolu bir silah bulundurmadığı daha önceden biliniyordu.

Beklenen değere kıyasla kümülatif ölüm sayısı (2010-2020, BFS/Stotz)



Almanya ve Avusturya

● Almanya ve Avusturya’da Mart ayından bu yana, herhangi bir önemli fazladan ölüm sayısı kaydedilmemiştir. Gerçekte, Almanya’da hatta yılın başından beri nüfus artışına göre düzeltme yapılmış haliyle, ortalamanın hafifçe altında kalan bir ölüm sayısı seviyesi görülmüştür.

● Danimarka ve İngiltere’de olduğu gibi, Avusturya’da da basına sızan protokoller; tecritin politik güdülerle başlatıldığını, Mart ayında virüs zaten iyice yayıldığı ve toplumun çoğunluğu için özellikle tehlikeli olmadığı için, sağlık uzmanlarının büyük çoğunluğunun, Şansölye Kurz’a “çok tehlikeli bir virüs” mesajı vermekten vazgeçmesini tavsiye ederek, tecrite karşı çıktığını göstermiştir.

● Mayıs ayına gelindiğinde Almanya’da, korona tecriti yüzünden neredeyse bir milyon ameliyat iptal edilmiştir. Alman onkologlar, tecrit yüzünden kanser teşhis ve tedavisindeki gecikmelere karşı uyarıda bulunmuştur. Tabip odaları, kanserin “KOVID-19’dan çok daha büyük bir tehlike” olduğunu vurgulamıştır.

● Alman çocuk doktorları tecrit yüzünden çocuklara karşı kitlesel şiddet olduğunu bildiriyor. Kırık kemikler veya travmaya bağlı titreme dahil, otomobil kazalarından sonra olanlara benzeyen yaralanmalarla karşılaşıyorlar. Çocuk koruma çağrı merkezlerine gelen telefonların sayısında keskin bir artış yaşanmaktadır.

● Berlin adli tıp uzmanı Profesör Michael Tsokos, enfekte olduğundan korkan veya olduğunu düşünen insanların “korona intiharları”anlatmaktadır. Profesör Tsokos medyanın ve bazı virologların korku tellallığı yapmasını ve “dehşet senaryoları” yaymasını eleştirmiştir. “Enfeksiyon pandemisi”nin ardından şimdi de bir “psiko-sosyal pandemi”nin geleceğinden endişe etmektedir. Gerçekten, ilk dört ayda Berlin’de intiharlar ve intihar girişimleri zaten “dramatik biçimde artmıştır” .

● Almanya’daki ekonomi uzmanları, politik korona önlemleri yüzünden 2021’e kadar yaklaşık 10.000 fazladan iflas beklemektedir.

● Nisan ayından beri, Avrupa’nın en büyük temel hak gösterilerinden bazıları 25.000’e varan katılımcı ile Alman kentlerinden yapılmıştır. Halbuki bazen, örneğin ünlü vegan şef Attila Hildmann veya 68 yaşındaki eski GDR (Çev. Notu: Doğu Almanya) sivil haklar eylemcisi Angelika Barbe gözaltına alınırken, ciddi polis şiddeti yaşanıyordu. Kundaklama olayları vardı, bazı durumlarda da görünüşe göre adli takibata uğramaktan korkmayan, çoğunlukla siyah kukuletalı grupların, göstericilere ve bağımsız medyacılara yönelik hayati tehdit oluşturan saldırıları oluyordu.

● Naziler tarafından öldürülmüş bir Avusturyalı-Yahudi Adalet Bakanı’nın torunu olan Werner Winterstein, Viyana’da bir temel haklar gösterisine katılmış ve “‘yeni normallik’ten dem vuran ögelerin, demokratik modelin sınırlarında, gücü sessizce ele geçirmesi yüzünden sarsıldığını” ilan etmiştir. Yurttaşların koronaya-bağlı farklı kategorilere bölünmesi ve yeni bir “muhbir kültürü”nün yaratılması tehlikeli gelişmelerdir. Gösteri sırasında bir medeni cesaret yoksunluğu ve yetkililere boyun eğme gözlemlemiştir. Planlanan Korona uygulamaları “bir total gözetleme devletine doğru” atılan adımlardır ve reddedilmelidir.

Almanya’da haftalık ölüm sayıları, 2017’den 2020’ye (Destatis/RKI)



Güney Amerika ve Afrika

Korona’nın Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yayılmasının hafiflemesinin ardından, birçok medya kuruluşu Güney Amerika’daki, özellikle de Brezilya’daki duruma odaklandı. Halbuki, karşılaştırmak gerekirse, 210 milyonluk nüfusuyla Brezilya birçok Avrupa ülkesinden hâlâ çok daha iyi durumdadır.

Ekvator gibi başka Latin Amerika ülkelerinde, korona virüsüne ilaveten, dang humması da sağlık sistemi üzerindeki yükü ikiye katlayarak, benzer belirtilerle yayılıyor. Yine de Peru'da onaylanmış korona vakalarının %80’inin belirti göstermediği ortaya çıkmıştır.

Bazı medya kuruluşları, Mexico City’de krematoryumların (Çev. Notu: ölü yakma tesisi) sözde “gece gündüz” çalıştığı haberini yapmıştır. Orada yaşayan bir “YouTuber” bunun üzerine, kenti ve tamamında çok az etkinlik olan hastaneleri, cenaze evlerini ve krematoryumları dolaşmıştır.

Genel olarak, Güney Amerika ve Afrika ülkelerinde, Avrupa ve ABD’den çok daha düşük korona ölüm sayıları vardır ve bunun nedeni daha genç nüfus ve iklime ait etkenler olabilir. Öte yandan, Dünya Bankası, küresel politik korona önlemleri yüzünden sayısı 60 milyonu bulan insanın yoksulluğa kurban gideceğini tahmin etmektedir.

C. Bill Gates’in Küresel Sağlık Fonlaması

Microsoft’un kurucusu ABD’li mültimilyarder Bill Gates, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve aşı endüstrisinin en önemli özel sponsorudur. Bu nedenle de şu anda gözler onun üzerindedir. Aşağıdaki görsellerde onun ilaç ve medya ağı grafik olarak gösteriliyor.

Ayrıca bkz.: Politico (2017): Meet the world’s most powerful doctor: Bill Gates (Dünyanın en güçlü doktoru ile tanışın: Bill Gates)


Bill Gates’in ABD-İngiltere ve Almanya’daki küresel sağlık fonlaması (CoroDok)



(Son güncelleme: 23 Haziran 2020)


Kaynak: