top of page

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Ne Kadar Güvenilir?

Güncelleme tarihi: 8 May 2020

Aljazeera 'nın Haberi: Trust WHO: The Business of Global Health

1948 yılında herkes için her yerde daha sağlıklı bir gelecek inşa etmek amacıyla kurulmuştur.

Genel merkezi Geneva/İsviçre’de olan Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) şu an 7.000 çalışanı bulunmaktadır. 150 dünya ülkesinde ofisleri bulunan 6 bölgeye ayrılmış olan bütün ofislerinde birleşmiş milletler tarafından düzenlenen kurallarına 194 üye ülke uymaktadır ve dahil olmaktadır. İster sigaranın zararları olsun ister domuz gribi olsun bu tip kurumlarda bütün dünyanın güvendiği ve verdiği öğütleri dinlediği ana organizasyonudur DSÖ.


Fakat bu organizasyon gerçekten güvenilebilir mi?

Kimdir bu organizasyonun tavsiyelerini oluşturan grup?

Nasıl karar veriyorlar bu tavsiyelerin ne olduklarına ve ne kadar emin bir kaynak?


Bu organizasyonun dünyadaki sağlık konularıyla ilgili verdiği kararlar bu organizasyonun ilk doğduğu zamandaki kadar güvenilir ve tarafsızca mı, bu sorgulanır.


1950 lerden beri organizasyona mali destek veren, katkıda bulunan grupların kim olduklarıyla ilgili şüpheler zaten, söylentiler ortalıkta dolaşıyordu. Ama belli bir süre sessizlikten sonra, birkaç sene süren sessizlikten sonra bu organizasyonun tütün endüstrisindeki büyük oyuncularla olan ilişkisi birden göz önüne geldi.


İsviçre’nin eski sağlık bakanı Thomas Zeltner, beyanında “Bu tütün piyasasındaki büyük oyuncuların bazı enstitüleri oluşturduğu ve burda çalışan bilim adamlarını satın aldığı ve bunların üzerinden kendi duruşlarını, bazı verilen kararları temsil ettiklerini fakat bunu gözükmeden, arka planda kalarak yaptıkları çok eskiden beri bilinen bir gerçekti” diyor. Dolayısıyla bir sürü bulguyu kendileri ortaya çıkmadan bu sağlık enstitüleri ve orda konuşan bilim adamları sayesinde ortaya koyduklarını fark etmiştik.

Bilim adamları ve toplum tarafından saygı duyulan bir sürü önemli insanın hem dünya sağlık organizasyonuyla hem de tütün piyasasındaki büyük organizasyonlarla ilişkili olduğu ortaya çıkmaya başlamıştı.

Bu örneklerden bir tanesi zamanında DSÖ’ye danışman olarak hizmet veren bir toksikolojistin, Phillip Morris’in maaşlı elemanı olduğunun ortaya çıkmasıydı. Ve bu toksikolojist, bilim adamı bunun ortaya çıkmasından sonra bile DSÖ’de çalışmaya devam etti.


Gene böyle bir bağlantı, şurda da ortaya çıktı, DSÖ’nün tavsiyesi üzerine bir sürü ülke domuz gribi aşısı satınalmaya karar verdi. Ve bundan hemen sonra bu DSÖ’nün bu aşıları yapan Glaxo ve Novartis gibi ilaç firmalarıyla olan bağlantısı da ortaya çıktı. Bu tarz anlaşmaların en önemlilerinden bir tanesi de 2009 yılında DSÖ’nün pandemi (salgın) uyarısı oldu. Bu uyarısından sonra Fransa’nın ilaç üreten en büyük firmalarından bir tanesi 1,95 milyar dolar (1,71 milyar avro) bir yıllık gelir elde etti. Fakat 2009’da DSÖ’nün pandemi olarak bahsettiği nezle bir şekilde örgütün bahsettiği tehlikeyi taşımadığı anlaşıldı. Almanya’da sadece 258 kişi öldü. Bu rakam normal nezlenin öldürdüğü insan sayısının çok çok daha altındaydı.


18 milyarlık bir domuz gribi bütçesi vardı. DSÖ bu bütçeye biraz fazla tedbirli olmuşuz gibi yaklaşırken başka gruplar da buna şüpheyle bakmaya başladılar. Green Climate Fund (Yeşil iklim Fonu) ‘da çalışan German Velasquez o dönemde DSÖ’nün genel sekreteriydi ve şöyle bir açıklamada bulundu; o dönemde domuz gribi pandemi olarak ortalıkta dolaşırken bizim etrafımızda hiç kimse aslında bundan korkmuyordu ve o dönemde çevremde DSÖ’de çalışan hiç kimsenin gidip de aşı olduğunu hatırlamıyorum. Buna dönemin genel müdürü de dahil ki bu genel müdür gazetecilerin “Siz niye aşı olmuyorsunuz?” sorusuna, “daha henüz olamadım, vaktim yok, olamıyorum. Ama daha sonra gidip olacağım” gibi bir cevap vermişti.


Avrupa konseyinin eski temsilcisi Wolfgang Wodarg bu belirsizlik senaryolarını ve saklanan gerçekleri güçlendirici açıklamalarda bulunuyor; “Bizim personelimiz genelde gerçekleri görmezden geliyor olabilir bu aldıkları fonlar karşılığında”. Ve diyor ki; “DSÖ’nün çalışanları genelde bu konular hakkında bilgi sahibi değillerdir. Onlar tümüyle bilim adamlarının verdikleri bilgiye göre hareket ederler. Ve bu bilim adamları o pozisyonlara hem kendi ülkeleri hem DSÖ’yü finanse eden, oraya fon veren organizasyonlar tarafından atanırlar. Ve bu bilim adamlarının çoğunun verdiği kararlar ve tavsiyeler ilaç sektörünün karşılığında kazanç sağladığı eylemlerdir.”


Geçtiğimiz yıllarda birleşmiş milletler, DSÖ ve çeşitli organizasyonlar, iş organizasyonları arasındaki ilişkiler açığa çıkmaya başlamıştır. Ve bu tip ilişkileri hiç olmayacak kritik durumlarda da görmeniz mümkündür. Mesela Çernobil faciasında olduğu gibi. DSÖ’nün nükleer patlamanın hemen ardından meydana gelen ikincil sebeplerden dolayı olan ölümlerin sayısını olduğundan daha az gösterdiği iddia edilmişti. Daha sonra ortaya çıktı ki DSO, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile çok yakın temasta idi. Gerçek şu ki, IAEA başlangıçta Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bulunan Atoms for Peace (Barış için Atomlar) organizasyonu tarafından kurulmuştu.


Bu iki organizasyon aslında çok farklı alanlarda faaliyet gösteriyor. Bir tanesinin amacı dünyadaki sağlığın iyileşmesi, öbür organizasyon da atom enerjisinin güvenli kullanımı ile ilgili çalışıyor. Ve bunlar sadece Çernobil’in değil, Fukushima’nın da verdiği tahribatı olduğundan daha az gösterdiler.


Trust Who” belgeseli DSÖ’nün içine sızmış iş lobilerine ışık tutmakta ve DSÖ’ye halkın sağlığı ile ilgili konularda gerçekten güvenilip güvenilemeyeceğini sorgulamakta.




Trust WHO Belgeseli

[ Dünya Sağlık Örgütü'nün Perde Arkası ] ---------------------------- Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tüm dünya insanlarına daha sağlıklı bir gelecek sağlayabilmek amacıyla kurulmuştu. İster sigaranın etkileri olsun, ister domuz gribi salgını olsun, isterse de bir nükleer felaket olsun, Dünya Sağlık Örgütü, güvendiğimiz, danıştığımız ve halk sağlığı krizlerine çözüm bulmasını beklediğimiz bir kuruluş. ---------------------------- ● Fakat güvenilebilir mi? ● TrustWho belgeselinin yapımcısı Lilian Franck, dünyanın en büyük sağlık örgütünün ardında yatanları araştırdı. ● Yozlaşmanın olduğu ve şeffaflığın olmadığı endişe verici bir tabloyu ortaya çıkartıyor. ● Bu etkileyici araştırmacı belgesel, endüstri lobilerinin Dünya Sağlık Örgütü'ne nasıl sızdığına ışık tutuyor ve bu örgütün halkın sağlığını koruyabileceğine dair olan güvenimizi sorgulattırıyor.


İlişkili Diğer Haberler

1.640 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page