top of page

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Kime Hizmet Ediyor?

Güncelleme tarihi: 25 Şub 2023

Yazıdan SATIR BAŞLARI...


● Dünya Sağlık Örgütü kuruluşundan bugüne şaibelidir. Şu anda tüm dünya devletleri DSÖ’nün sözleriyle hareket ediyor.

● DSÖ %79´u özel kaynaklar tarafından finanse edilen bir örgüt, yani Bill ve Melinda Gates ve Rocckefeller gibi vakıfların finansörlüğünde çalışıyor.

● Şu anda DSÖ`nun genel başkanlığını yapan Tedros Adhanom Ghebreyesus Etiyopya’dan geliyor. Ülkesinde sağlık ve dış işleri bakanlığı yapan Tedros, insan hakları ihlallerinin tanınmış bir ismi olarak hala anılmakta.

● DSÖ neden ilaç sanayiyle beraber hareket etmektedir? Ayrıca DSÖ gibi bir örgütün neden Uluslararası Atom Sanayisi İle partnerlik anlaşması vardır, neden DSÖ Uranyum başlıklı silahların zararını kabul etmemiştir?


● 2013-2015 tarihlerinde Kenya`da 1.4 milyon kadın Gates Vakfının sponsorluğunda DSÖ ve UNICEF in aşı kampanyası ile illegal kısırlaştırılmaya çalışıldı! Benzer suçlamalar Tanzanya, Nikaragua, Meksika, ve Filipinlerde uygulanan aşı kampanyaları için de yapıldı.

● 2014 yılında Gates Vakfı, Hindistan eyaletlerindeki 23.000 genç kız üzerinde Glaxo Smith Kline (GSK) ve Merck (iki dev ilaç firması) tarafından geliştirilen deneysel HPV aşılarının testlerini finanse etti. Yaklaşık 1.200 kişi, Oto-immün ve doğurganlık bozuklukları da dahil olmak üzere ciddi yan etkilere maruz kaldı. Yedisi öldü.

● 2017 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) isteksizce çocuk felcindeki küresel patlamanın ağırlıklı olarak aşıdan kaynaklı olduğunu itiraf etti.

● Kongo, Afganistan ve Filipinler'deki en korkutucu salgınların hepsi aşılarla bağlantılıdır. Aslında, 2018 yılına kadar, küresel çocuk felci vakalarının %70'i aşı sonucunda oldu.


Gates, aşı karnesi olmayan ülkeler arası seyahat etmemeli diyor dahası aşı bulunana kadar karantinaya devam edilmeli diyor.

Herkese zorunlu kılınacak bir aşıdan bahsediyor. Korkmuş halk ise umut edilen aşıyı bekliyor.

Danimarka yeni çıkacak aşı için zorunluluk getiriyor. Eğer karşı çıkarsanız güvenlik birimleri evinizi basıp size zorla aşı yapabilecek.

Korku senaryosu yazmıyorum. Su anda en demokratik dediğimiz ülkelerde bile akla hayale gelmeyecek kanun değişiklikleri yapılıyor.

 

Herkesin, hatta “Düşman” devletlerin bile sorgusuz sualsiz kurallarını takip ettiği, karantinayı kabul ettiği tek bir organizasyon var; WHO (Dünya Sağlık Organizasyonu). Dünya Sağlık Organizasyonuna biraz yakından bakalım. 1945 yılında ABD’nin San Francisco kentinde toplanan Birleşmiş Milletler Konferansında Çin ve Brezilyalı temsilciler “Uluslararası Sağlık Örgütü” fikrini gündeme getirdiler. 22 Temmuz 1946 tarihlerinde New York’ta düzenlenen Uluslararası Sağlık Konferansı’nda BM’ye üye 51 ülkenin temsilcisi ile Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), OIHP (Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Halk Sağlığı Bürosu), PAHO, Kızılhaç, Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu ve Rockefeller Vakfı temsilcileri Dünya Sağlık Örgütü anayasasını oluşturmuşlardır. (1)

Peki o yıllarda sağlık örgütleri ve bu örgütlere yardımcı olan vakıflar neler yapıyordu? 1940-1956 yılları arasında Guatemala´da cinsel yolla bulaşıcı salgın hastalık çalışmaları yapıldı, birçok insana kasıtlı olarak Frengi hastalığı bulaştırıldı, ayrıca insanlar üzerinde fiziksel ve psikolojik deneyler yapıldı, yapılan deneyler yüzünden yüzlerce insan öldü. 1940`li yıllarda bu deneyleri yapan organlar, ABD hükumetiyle beraber; Johns Hopkins Üniversitesi (Günümüzde koronavirüs verilerini dünyaya dağıtan en yetkin kurum), Bristol-Myers Squibb Co (ilaç sanayisi) ve Rockefeller Vakfı idi. Massachusetts'teki Wellesley College'da bir profesör 2010'da yaşananları keşfedene kadar bu durum 70 yıl gizli tutuldu. ABD'li yetkililer deney için özür diledi ve Başkan Barack Obama, Guatemala’nın başkanına kişisel özürlerini sundu. Bu durum karsısında Rockefeller bizim bir alakamız yok dedi.


John Hopkins Üniversitesi ise deneylerde ölen insanlar için üzgün olduklarını söyledi. Bristol Myers adli ilaç Firması ise hiçbir açıklama yapmadı (Günümüzde Koronayavirüse karşı ilaç arayışında olan firmalardan biri). 2019 yılında Maryland'deki federal yargıç, Johns Hopkins Üniversitesi, Bristol-Myers Squibb Co ve Rockefeller Vakfı'na Guatemala’daki rollerinden dolayı 1 milyar dolarlık bir dava açılması gerektiğini söyledi. (2) Buraya yazılabilecek onlarca örnek bulabiliriz ama birkaç tane de yakın tarihlerden örnek vermek istiyorum. 2000 yılından itibaren Gates Vakfı DSÖ ile yakın ilişki içine girer ve en büyük özel finansörü olur. GAVI Alliance, 2000 yılında Gates Vakfı'nın yardımıyla kurulmuştur ve amacı, üçüncü dünyanın hepsini aşılamaktır. GAVI organizasyonunun üyeleri; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ulusal hükümetleri, Bill ve Melinda Gates Vakfı, Çocukların Aşı Programı, Uluslararası İlaç Fabrikaları Birliği(IFPMA), Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü(WHO), UNICEF´dir.

22 Ocak 2010'da Bill ve Melinda Gates Vakfı'nın DSÖ'nün nüfus azaltma hedeflerine kısmen “yeni aşılar” gerçekleştirmek için 10 milyar dolar taahhüt ettiği resmen açıklandı. Bir ay sonrasında (Şubat 2010) Bill Gates düşüncesini TED Konferansında yaptığı konuşmasında söyle açıkladı: “Dünyada 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu (nüfusu) %10-15 azaltabiliriz.” DSÖ 1993’de aile planlaması için doğum kontrol aşısını duyurdu. Bu aşı Tetanoz Toksoid (TT) ile insan Koryonik Gonadotropin (hCG) içeriyor. TT'yi HCG ile konjuge etmek, gebelik hormonlarının bağışıklık sistemi tarafından saldırıya uğramasına neden olur. Beklenen sonuçlar, halihazırda hamile olan kadınlarda düşük ya da kısırlıktır. Tekrarlanan aşılar kısırlığı uzatır. DSÖ yayınları, istikrarsız az gelişmiş ülkelerde nüfus artışını azaltmayı uzun vadede hedefledikleri görülmektedir. 2013-2015 tarihlerinde Kenya`da BM (Birleşmiş milletler)`in gözetiminde WHO ve UNICEF Tetanos aşı kampanyaları yürüttü. Kampanyanın sponsorluğunu Bill ve Melinda Gates Vakfı yaptı. Aşılar sadece kadınlara yapıldı ve sadece 14-49 yas aralığında olanlara aşı yapıldı. Kasım 2014'te Katolik Kilisesi Kenya'da illegal kısırlaştırma programının sürdüğünü iddia etti. Üç bağımsız Nairobi biyokimya laboratuvarı, Mart 2014'te kullanılan WHO Tetanos aşısının şişelerinden numuneleri test etti ve içinde normalde olmaması gereken HCG buldu. Ekim 2014'te Katolik doktorlar tarafından 6 ek şişe daha alındı ve 6 akredite laboratuvarda test edildi. Yine örneklerin yarısında HCG bulundu.

Daha sonra, Nairobi'nin AgriQ Quest laboratuvarı, iki analiz dizisinde test edilmiş aşı şişelerini yeniden test etti. Sonuçlarda tekrar HCG hormonu vardı. Ancak 2 ay sonra WHO tarafından sonradan gönderilen Kenya kampanyasında kullanılan aşının şişeleri olduğu iddia edilen 52 numunede HCG bulunamadı. Ancak aşıların uygulanmasına katılan doktorlar tarafından bilinen WHO aşı örneklerinin en az yarısında HCG bulundu. (3) Kampanyalar suresince 1.4 milyon kadına asi yapıldı. Yani 1.4 milyon kadın BM gözetiminde Gates Vakfının sponsorluğunda WHO ve UNICEF in aşı kampanyası ile illegal kısırlaştırılmaya çalışıldı! Benzer suçlamalar Tanzanya, Nikaragua, Meksika, ve Filipinlerde uygulanan aşı kampanyaları için de yapıldı. Kenya hükumeti suçlamaları reddetti ve tabiki DSÖ de. Gerçekler kapatılmaya çalışılsa da Hipokrat yeminini paraya satmamış olan doktorlar ve araştırmacı gazeteler, bağımsız laboratorlar tarafından bu skandal tüm faktörleri ve aktörleri ile birlikte ortaya konmuş, kanıtlanmış durumda. Aynı 2014 yılında Gates Vakfı, Hindistan eyaletlerindeki 23.000 genç kız üzerinde Glaxo Smith Kline (GSK) ve Merck (iki dev ilaç firması) tarafından geliştirilen deneysel HPV aşılarının testlerini finanse etti. Yaklaşık 1.200 kişi, Oto-immün ve doğurganlık bozuklukları da dahil olmak üzere ciddi yan etkilere maruz kaldı. Yedisi öldü. Hindistan hükumeti Gates tarafından finanse edilen araştırmacıların yaygın etik ihlaller yaptığını iddia etti. Dava şimdi ülkenin Yüksek Mahkemesinde. 2017 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) isteksizce çocuk felcindeki küresel patlamanın ağırlıklı olarak aşıdan kaynaklı olduğunu itiraf etti.


Kongo, Afganistan ve Filipinler'deki en korkutucu salgınların hepsi aşılarla bağlantılıdır. Aslında, 2018 yılına kadar, küresel çocuk felci vakalarının %70'i aşı sonucunda oldu. (4)

Yıl 2019, Bill Gates uyarmıştı diyor basın. Kahraman yeni aşı için büyük bir kampanya yürütüyor. Bill Gates ”Vakfımız doğru çabalara öncelik verildiğinden emin olmak için, hastalığın teşhisi, tedavisi ve aşısı için çalışmalar yapan bütün gruplarla birlikte çalışmaktadır” diye açıklamada bulunuyor. Tüm İlaç endüstrisinin en büyük finansörlerinden biri Gates vakfı, bu duruma daha yakından bakacak olursak su anda aşı çalışmaları yürüten 12 firma farklı isimlerde ve ülkelerde olsa bile Gates vakfı tarafından finans ediliyor. Gates, aşı karnesi olmayan ülkeler arası seyahat etmemeli diyor dahası aşı bulunana kadar karantinaya devam edilmeli diyor. Herkese zorunlu kılınacak bir aşıdan bahsediyor. Korkmuş halk ise umut edilen aşıyı bekliyor. Danimarka yeni çıkacak aşı için zorunluluk getiriyor. Eğer karşı çıkarsanız güvenlik birimleri evinizi basıp size zorla aşı yapabilecek. Korku senaryosu yazmıyorum. Su anda en demokratik dediğimiz ülkelerde bile akla hayale gelmeyecek kanun değişiklikleri yapılıyor. Afrika skandalından yakın tarihli başka bir skandala göz atalım. 2009 Domuz gribi. Bu konuyla ilgili ünlü ve tanınmiş Alman-Fransız ortak televizyonu ARTE tarafından yapılan bir belgesel var; Korku Tacirleri. (5) Belgeselde DSÖ´nün özel ilaç sektörü tarafından finanse edilmesinin yanı sıra Almanya ve Fransa sağlık bakanlarının ilaç lobisine yakınlığı ve ayrıca Robert Koch Enstitüsünün (günümüzde tüm korona verilerini Almanya’da yayınlayan ve yeni düzenlemelere karar veren yegana sağlık enstitüsü) ilaç sanayiyle bağlantısı ve normalde domuz gribinin gösterildiği gibi bir tehlikesi olmamasına rağmen medyada nasıl bir korku yaratıldığı anlatılıyor. Salgından kısa bir süre önce DSÖ Pandemi kriterlerini değiştiriyor. Daha önce hastalığın yayılma hızıyla beraber hastalığın öldürücülüğü de bir pandemide rol oynarken krizden kısa bir süre önce DSÖ bir salgın hastalığı tehlikeli olup olmamasına bakmaksızın sadece yayılma hızına bakarak Pandemi olarak adlandırmıştır. (Şu anda ölüm oranı %0,3 olan bir salgından dolayı neden pandemi korkusu yaşıyoruzun cevabı!) Domuz gribi sürecinde de birçok bilim insani haksız bir panik yapıldığını söylüyor ancak DSÖ hastalığın çok tehlikeli olduğu konusunda diretiyor. DSÖ hastalığa karşı tek çözümün bir ilaç bulunması olduğunu söylüyor ve bir süre sonrada bu ilaç üretiliyor. Çünkü eğer DSÖ tarafından salgının tehlike seviyesi yükseltilirse (Domuz gribiyle ile ilgili ilk vakalar Avrupa’da görüldüğünde DSÖ pandemi tehlike seviyesini en yüksek seviyeye çıkardı), DSÖ ya bağlı ülkeler ilaç için hazırlık yapmalı, sipariş vermelidir. Belgeselde birkaç milyar dolar değerindeki aşılar dünyanın dört bir yanındaki devletlere satılabilsin diye, (“domuz gribi” denilen hafif bir grip dalgasını nasıl küresel bir pandemi düzeyine “yükselttiğini” anlatıyor. O zamanın başkahramanlarının bazıları (medyada panik yaratan doktorlar vb), şu anki durumda da yine belirgin biçimde aynı rolü oynamaktadır. Domuz gribi süresince piyasada ilk etapta tek çözüm olarak gösterilen Tamiflu adlı ilaç milyarlar sattı ama kimse İlaçların içeriğini sorgulamadı. Sonunda Oxford üniversitesi ilaçları analiz etmeye karar verdi. Analiz sonucu ilacın hastalık için faydasız olmasının yanı sıra gençler üzerinde psikolojik sorunlara yol açtığı kanıtlandı. Domuz gribine karşı geliştirilen aşılardan ise tüm ülkeler satın aldı. Almanya aşılar için 800 milyon Euro’nun üzerinde para öderken Fransa’nın 1 milyar Euro’dan fazla para ödediği düşünülüyor. Ama aşı çok hızlı geliştirildiği ve yan etkilerinin olabileceği gerekçeleriyle uygulanmaktan vazgeçildi. Zaten virüs tehlikesi de ortadan kalkmıştı. Avrupa gelişmiş ülkelerin cömertliğiyle aşıları gelişmemiş ülkelere hediye etti! ARTE’nin yayınladığı KORKU TACİRLERİ belgeseli bir zamanlar demokratik bir ülkenin özeleştirisi olarak televizyonda yer alırken ne yazık ki şimdi her gün YouTube'dan tekrar tekrar silinen bir video halini aldı.

Dünya Sağlık Örgütü kuruluşundan bugüne şaibelidir. Şu anda tüm dünya devletleri DSÖ’nün sözleriyle hareket ediyor. Herkes sınırları kapattı. Yapılması gerekenler Çin’in izlediği yolu takip etmek diyor. Yani baskıcı bir rejimle hastalığı sona erdirmek. DSÖ %79´u özel kaynaklar tarafından finanse edilen bir örgüt, yani Bill ve Melinda Gates ve Rocckefeller gibi vakıfların finansörlüğünde çalışıyor. DSÖ Afrika gibi ülkelerde BM’den gereken askeri gücünü sağlıyor. Şu anda DSÖ`nun genel başkanlığını yapan Tedros Adhanom Ghebreyesus Etiyopya’dan geliyor. 2012-2016 da Dışişleri bakanlığı yapıyor. Öncesinde 2005-2012 yılları arasında Ülkesinde 7 yıl boyunca Sağlık bakanlığı yapıyor ve bakanlık yaptığı sürece ülkede 3 kez kolera salgını patlak veriyor. Ama Tedros salgının Kolera olduğunu kabul etmiyor ve yardım talebini reddediyor ve salgından dolayı sadece Etiyopya değil Sudan da büyük zararlar görüyor. Baskıcı ve totaliter Etiyopya rejimi muhalefet yaptırmıyor, birçok gazeteci hapse atılıyor ve öldürülüyor. Etiyopya’da insan hakları ihlallerinin tanınmış bir ismi olarak Tedros hala anılmakta. Şimdi ise aynı Tedros bizi global bir salgından kurtarmaya çalışıyor.


Kimse neden insanların hastalandığını sorgulamamıştır? Toprağı, havayı, suyu ve gıdamızı zehirlediler. Bağışıklık sistemimiz bilinçli bir şekilde zayıflatıldı. Kurumlar ve devletler gerçekten sağlıklı bir toplum ve doğa için caba göstermedi, herkes nerden ne kadar kar sağlayacağına baktı. Şimdi bile Covid-19 salgınında en önemli şey ilaç olarak lanse edildi. Bill Gates vitamin almamıza gerek yok diyor, güneşe de ihtiyacımız yokmuş. Peki bizi bunca yıl zehirleyen Monsanto, Cargel, BP, Shell gibi şirketlere finansörlük yapan ve paralelinde Sağlık kampanyaları yürüten vakıflara güvenmeli miyiz? DSÖ neden ilaç sanayiyle beraber hareket etmektedir? Ayrıca DSÖ gibi bir örgütün neden Uluslararası Atom Sanayisi İle partnerlik anlaşması vardır, neden DSÖ Uranyum başlıklı silahların zararını kabul etmemiştir? Şimdi insan toplumu olarak yeniden oturup düşünmemiz gerekiyor. Doğaya sırtımızı dönüp kendimizi yapay (yiyeceklerin, iletişimin vb birçok ögenin) bir dünyaya mı teslim etmeliyiz yoksa milyon yıllık insanlık tarihimize göz atıp, nerden geldik nereye gidiyoruzun analizini yapıp yeniden öz değerlerimize yani doğa merkezli bir yaşama geri mi dönmeliyiz? Hastalığın doğal yolla ortaya çıktığını kabul etsek bile hastalığın bizi zorlamasının ana nedeninin kötü beslenme, hava kirliliği, ağır metaller ve toksinlerin olduğunu görmemiz gerek. Bizi bunca zaman zehirlemiş bir gruba güvenmek ne kadar mantıklıdır? Artık dünya halkları olarak gücü %1’in elinden alma zamanı değil mi? Biz ne sermaye ne de denek canlılarıyız, biz insanız. Bunu onlara da artık anlatmamız gerekiyor. Gözümüzün içine baka baka bize yalan söylüyorlar, hepimizi aptal yerine koyuyorlar. Artık devletlerin sadece bürokratlara döndüğü, şirketlerin yönettiği bir dünyada yaşıyoruz.

Kendi dünyamızı kurmanın vakti gelmedi mi sizce de?


Derleyen & Yazan : Destan Luis Kılıç



İlişkili Diğer Haberler


3.398 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page