top of page

Covid-19 : Kral Çıplak Demenin Zamanı Gelmedi mi?

Güncelleme tarihi: 18 Haz 2020

● Tüm bu korku ve panik yaratılırken, anayasal ve insanlık hakları çiğnenirken, dünyanın dört bir yanından karşı sesler duyulmaya başlandı.

● Son 3 ayda sosyal medya ve youtube üzerinden rekor düzeyde bilgi silindi, yasaklandı.

Ama bizler dışarıya çıkanları cahil ya da aptal olarak sıfatlandırıyoruz. Üstüne onlara saldırmaktan çekinmiyoruz. Deyim yerindeyse WHO`nun askerliğini yapıyoruz.

Sorgulamıyoruz, çünkü korkuyoruz. Korktuğumuz için önümüze sürülen güvenlik önlemlerini kabul ediyor, özgürlüğümüzü kenara atabiliyoruz.

Her gün daha çok test yapılıyor, rakamlar şişiriliyor ve biz ölüm oranı %1 bile olmayan bir hastalığın ellerinde can çekişiyoruz.

Kimse sorgulamıyor çünkü bu kadar çok devlet, televizyona çıkan bu kadar bilim insani yanılamaz ya da bize yalan söyleyemezdi.

“Veba ile savaşmanın tek yolu dürüstlüktür” Albert Camus – 1947 Globalleşmiş bir dünyada küresel bir kriz yaşıyoruz. 3 milyardan fazla insan eve kapatılmış durumda, medyada, sohbetlerde ve hayatimizde tek bir konu var artık, Korona, nam-i diğer Covid-19 adıyla. Tüm bu korku ve panik yaratılırken, anayasal ve insanlık hakları çiğnenirken, dünyanın dört bir yanından karşı sesler duyulmaya başlandı. Birçok bilim insani, hayatlarını gerçekten paraya değil insanlara adamış doktorlar, gazeteciler, avukatlar, haksızlığa karşı direnmiş insanların/aktivistlerin eleştirel sesleri yükselmeye başladı. Bir kısmı komplo teorisi denilerek dışlandı, birçok ülkede basına sansür getirildi. Son 3 ayda sosyal medya ve youtube üzerinden rekor düzeyde bilgi silindi, yasaklandı. Korku Çin’den geldi ama İtalya’yla tavana çıkartıldı. Sağlık sistemi zaten sorunlu olan İtalya ile panik daha da yükseltildi. WHO hastalıkla mücadele konusunda tüm ülkelere Çin’in totaliter yolunu örnek olarak gösterdi ve ülkelerden Çin’in politikasını izlemesini istedi.

Peki karşı karşıya olduğumuz bu virüs aslında ne kadar tehlikelidir? Alman virolog Hendrick Streeck´in resmi son çalışmalarına göre, Covid19'un ölümcüllüğünün % 0.37 ve ölüm oranının (toplam nüfusa göre)% 0.06 olduğu ara sonucuna geliyor. Bu değerler DSÖ’nünkinden on kat daha düşük ve Johns Hopkins Üniversitesi'nden yaklaşık beş kat daha düşüktür. (10 Nisan 2020) İtalyan Ulusal Sağlık Enstitüsü İSS’nin yayınladığı son verilere göre, İtalya’da testleri pozitif çıkmış ve ölmüş olan kişilerin ortalama yaşı yaklaşık 81’dir. Ölenlerin %10’u 90 yaşının üzerindedir. %90’ı ise 70 yaşının üzerindedir . Ölenlerin %80’i, iki ya da daha fazla sayıda kronik hastalıktan mustarip kişiler olmuştur. Bu kronik hastalıklar, özellikle kalp-damar hastalıkları, diyabet türleri, solunum yolu hastalıkları ve kanseri içermektedir . Ölenlerin %1’inden daha azı sağlıklı insanlardır; yani daha önceden kronik hastalıklara sahip olmayan kişilerdir. Ayrıca pozitif test edilmiş insanların virüsten mi yoksa zaten mevcut hastalıklarından mı öldükleri bilinmemektedir. Virüsle beraber ölmek ve virüsten dolayı ölmek farklıdır ama istatistiklere geçirilen vakalar için bu durum göz ardı edilmektedir. Pozitif test edilmiş her kişi Virüsten dolayı ölmüş olarak kayıtlara geçildi ama oysaki çoğunun ölümünün ana nedeni başka hastalıklardı. Dahası, yapılan incelemeler, uluslararası olarak kullanılan virüs test kitlerinin bazı vakalarda hatalı pozitif sonuçlar verebildiğini göstermiştir. Bu vakalarda, kişiler yeni korona virüsüne yakalanmamış olabiliyorken, yıllık (ve şu anda da devam eden) adi soğuk algınlığı ve grip salgınlarına yol açan çok sayıdaki mevcut insan koronavirüs türlerinin birine de yakalanmış olabiliyor. Bu nedenle, hastalığın tehlikesine karar vermek için en önemli gösterge, testleri pozitif çıkan insanlar ve ölümler değil, fakat gerçekten ve beklenmedik biçimde zatürreye yakalanan veya bu nedenle ölen kişilerin (fazladan ölümler diye tabir edilen) sayısıdır.

Yeni bir epidemiyolojik çalışma, Çin’in Wuhan şehrinde bile Covid19’un ölüm oranının sadece% 0.04 ila% 0.12 arasında ve dolayısıyla yaklaşık% 0.1’lik bir ölüm oranına sahip mevsimsel gripten daha düşük olduğu sonucuna varıyor. (1) Tıbbi mikrobiyoloji alanında dünyaca ünlü bir uzman olan Profesör Sucharit Bhakdi, ölümler için yeni koronavirüsü tek başına suçlamanın “yanlış” ve “tehlikeli olarak yanıltıcı” olduğunu, buna karşı daha önemli faktörlerin olduğunu belirterek bunların Çin ve Kuzey İtalya şehirlerindeki kötü hava koşulları ve mevcut sağlık kondisyonları olduğunun altını çizmektedir. Profesör Bhakdi, şu anda tartışılan veya dayatılan önlemleri “abartılı”, “yararsız”, “kendini yıkıcı” ve yaşlıların ömrünü kısaltacak ve toplum tarafından kabul edilmemesi gereken “toplu intihar” olarak tanımlamaktadır

2003’te Çin’de yapılmış bir araştırma, SARS’tan ölüm olasılığının, orta düzeyde kirli havaya maruz kalanlarda, havası temiz bölgelerdeki hastalara oranla %84 daha yüksek olduğu sonucuna varmıştır. Ağır hava kirliliği olan bölgelerde yaşayan insanlar arasında ise %200 daha yüksektir. (2) Bu araştırma neden kuzey İtalya, Wuhan ve Tahran`daki ölüm oranının yüksek olduğuyla ilgili kısmı bir bilgi verebilir. Dünya Doktorları Federasyon Başkanı Frank Ulrich Montgomery, İtalya’da uygulanan tecrit önlemlerinin “mantıksız” ve “zarar verici” olduğunu ve tersine çevrilmesi gerektiğini söylüyor. “

Bir Amerikan Tv kanalının İtalya'daki görüntüleri New York hastanesi olarak paylaşması

New York’ta yaşayan uluslararası üne sahip epidemiyoloji profesörü Knut Wittkowski, Kovid-19 ile ilgili olarak alınan önlemlerin tümünün ters etkili olduğunu açıklıyor. “Sosyal mesafe”, okulların kapatılması, “tecrit”, maskeler, kitlesel testler ve aşılar yerine, hayat olabildiğince sekteye uğratılmadan devam etmeli ve bağışıklık olabildiğince hızlı oluşturulmalıdır. Şu ana kadarki tüm bulgulara göre, Kovid-19 daha önceki grip salgınlarından daha tehlikeli değildir. Şimdiki izolasyon sadece daha sonra “ikinci bir dalga” ‘ya neden olacaktır. Çünkü bizler insan toplumu olarak yasayan bir organizma gibiyiz, toplum olarak bağışıklık sistemi geliştiriyoruz. Toplumun parçalanması demek virüsün kendini köşeye sıkışmış hissetmesine neden olacaktır. Yani virüsle savaştığımızı sanarken virüsü karantina ile daha da güçlendirme olasılığımız var. Japonya, Güney Kore ve İsveç gibi karantina uygulamamış ülkeler, diğer ülkelerden daha olumsuz bir olay yaşamamışlardır. London Times´in haberine göre, normale göre artış gösteren ölümlerin % 50'sinin koronavirüs ile alakalı olmadığını ve karantina, genel panik ve sosyal bozulmanın etkilerinden kaynaklanabileceğini bildiriyor. Avrupa’daki ölümlerin çoğu Yaşlı bakım evlerinde, hiçbir semptom göstermemesine rağmen muhtemelen korku,panik ve izolasyondan öldüğü düşünülen yaşlılar oluşturuluyor. Şu an karantinadan dolayı toplumların sadece ekonomisi zarar görmüyor, insanlar psikolojik olarak hasta ediliyor. Birçok hasta Korona bahane edilerek hastanelerden atılıyor. Hindistan gibi ülkelerde insanlar yollarda ve açlıktan ölüyor. İşsizlik ve yükselen bunalımla intiharlar yükseliyor. Dışarıya çıkanlara hapis getiriliyor. Toplum yine halkın adi kullanılarak ispiyonculuğa itiliyor. İnsanlar paranoyaklaşıyor ve sadece fiziksel değil duygusal anlamda da karantinaya alınıyor. Belki de yakında karantinan ölenlerin sayısı virüsten ölenlerin sayısını geçecek (belki de geçiyor) ama kimse bununla ilgili televizyonda veriler göstermiyor. Ama bizler dışarıya çıkanları cahil ya da aptal olarak sıfatlandırıyoruz. Üstüne onlara saldırmaktan çekinmiyoruz. Herkes karantinayı ve sosyal mesafeyi savunuyor. Yeterince izole edilmiş yaşamlarımızı daha çok tecrit etmeleri için onlara yardımcı oluyor, deyim yerindeyse WHO`nun askerliğini yapıyoruz. Sorgulamıyoruz, çünkü korkuyoruz. Korktuğumuz için önümüze sürülen güvenlik önlemlerini kabul ediyor, özgürlüğümüzü kenara atabiliyoruz.

Yüzü aşkın insan hakları ve sivil özgürlükler kuruluşu, “korona krizi” ‘nin insanlığı bir sürveyans (gözetleme) devleti haline getirdiği uyarısında bulunuyor. Her gün daha çok test yapılıyor, rakamlar şişiriliyor ve biz ölüm oranı %1 bile olmayan bir hastalığın ellerinde can çekişiyoruz. Tüm bunlar normal değil! Belki virüs değil ama küresel olarak yasadığımız bu panik ve korkunun insan eliyle yaratıldığı kesin. Çeşitli medya kuruluşları, şimdiden İtalya’da 40’ı aşkın doktorun “korona krizi sırasında” öldüğünü bildirmiştir. Halbuki, ilgili listeye göz atıldığında, ölen doktorların çoğunun, 90 yaşında psikiyatrlar ve çocuk doktorları dahil, her tür uzmanlık alanından çoktan emekli olmuş, muhtemelen çoğu da doğal nedenlerle ölmüş kişilerden oluştuğu görülmektedir. Bu sadece küçük bir örnektir ama benzeri yalan haberlerin uzun bir listesi yapılabilir. İtalya'nın en büyük araştırma konseyi İtalya Ulusal Araştırma Konseyinin yaptığı araştırmaya göre Google İtalya’daki kriz süresince Korona vakalarını yanlış yansıttı. Ayrıca Apple ve Google, Korona virüsü ile ilgili olarak mobil işletim sistemlerine ekleyecekleri, yeni bir “izleme” programı yapmak için ulusal yetkililerle birlikte çalışacaklarını ve yetkililerin nüfus içindeki kişileri izlemelerini sağlayacaklarını açıkladı. (3)


Almanya’da “sahte haberleri” yasaklama kararı getirilmesi tartışılıyor. Demokratik ülkelerde bilim insanları ve avukatların bile özgürce fikirlerini dile getiremediği ve hiçbir eleştirinin kabul edilmediği bir dönem yaşıyoruz. İngiltere’de OFCOM´ un (Office of Communications, İngiltere’deki hükûmet onaylı yayın) kararına göre 5G ve Korona bağlantısı yapan haberlere sansür getirildi. Almanya’nın milyarderlerinden Florian Homm bu ara bir nevi günah çıkarma videoları hazırlayıp yaklaşan büyük finans kriziyle ilgili akil vermeye çalışıyor. Sermaye güçleri, merkez bakaraları, politikacılar, hiç kimse sizi düşünmüyor, diyor. Kendisi de elitler grubunda uzun yıllar yer almış biri olarak konuşuyor. Bizler halkı tanımıyoruz, normal halktan ilişkili olduğumuz sadece bizim için bahçıvan ve şoför gibi insanlar, diyor ve elitlerin halk kitlesiyle ilgili bir empatisi olmadığını ekliyor. Bizler onlar için sadece çiftlikteki hayvanlar gibiyiz, biz tükettigimiz için onlar kazaniyor ve bizi manipüle ettikleri için onlara inanıyoruz. Herkes kendini çok tehlikeli salgın bir hastalığın içinde hissediyor. Korku sadece bağışıklık sistemimizi kötü yönde etkilemiyor, aynı zamanda düşünce yeteneğimizi de zedeliyor. Kimse sorgulamıyor çünkü bu kadar çok devlet, televizyona çıkan bu kadar bilim insani yanılamaz ya da bize yalan söyleyemezdi. Günümüzde sistem tek kurtuluş yolumuzun kapitalizm bünyesindeki Pozitif bilimler olduğunu söylüyor. Bill Gates 7 milyar insani aşılamak istiyor. Dördüncü sanayi devrimini gerçekleştirmiş olduğunu iddia eden bir teknoloji ve dijital kapitalizm dünyasında pozitif bilimlerin ne kadar bağımsız olduğu tartışılmalıdır. Gerçekten hizmet doğa ve insan adına mı yoksa kapital güçler için mi kullanılmıştır?


Derleyen & Yazan : Destan Luis Kılıç


Kaynaklar:

2.277 görüntüleme
bottom of page