top of page

Aşılar, Etik ve Covid-19 Aşıları

SATIR BAŞLARI…

  • Henüz daha Covid-19 ile tanışmamızın ilk yıldönümünü yaşamadan aşının „müjdesini“(!) verdiler. Normalde Bir aşının onaylanması ortalama 11 yıl sürer. Uzmanlar uyarıyor ama uyaranlar ya sansürleniyor ya da medyada yer bile almıyor.

  • Eğer tüm kanallar, hemen hemen tüm liderler aynı cümleleri kuruyor ve bize irademiz dışında bir şeyi dayatıyorlarsa bizim yeniden olanları düşünüp analiz etmemiz gerekir.

  • SARS için aktif bir bileşen üzerinde çalışan virolog Profesör Shibo Jiang, Nature'daki resmi bir beyanında : "Kapsamlı güvenlik testleri olmadan COVID-19'a karşı aşı ve ilaç kullanımında acele etmeyin." dedi. Uzmanlar uyarırken, Bill Gates uyarıların aksine “Normalden daha az güvenlik testimiz olacak“ diyerek daha az kontrol, daha hızlı üretimin müjdesini(!) veriyor.

  • Genetik aşılar yaklaşık 20 yıldır araştırılıyor. Bununla birlikte, şu anda insanlarda düzenli bir onay sürecini başarmış bir mRNA veya DNA aşısı bulunmamaktadır

  • Çin aşısı genteknik olmadığı ve klasik aşı yöntemiyle yapıldığı için kulağa daha güvenilir gelse de hem hızlı geliştirilmesi hem de aşı içeriğinin şeffaf olmaması nedeniyle yine çekincelere yol açıyor.

  • Dünyanın her yerinden aşı sonrası ölümler ve ciddi bedensel hasarlar okuyoruz. Ama nedense bunlar normalize edilerek çoğu basına bile yansıtılmadı.

  • Norveçli yetkililer, ülkede ilk aşı dozunu aldıktan kısa bir süre sonra 23 kişinin öldüğünü söyledi. Otopsi sonuçlarına göre yan etkilerin zayıf ve yaşlı insanlarda ciddi reaksiyonlara katkıda bulunmuş olabileceği düşünülüyor.

  • Yetkililer henüz bize yardımı dokunup dokunmayacağını bilmediği yeni bir aşıyı hepimize uygulamak istiyor. Bir tedavi hastalıktan daha tehlikeli olmamalıdır, bu aslında tıbbi bir etiktir. Ama bizi ne gibi zararları olduğunu bilmediğimiz ve bizi koruyacağına bile garanti etmeyen bir aşıya zorluyorlar.



Aşılar, Etik ve Covid-19 Aşıları


Korona salgını, yalnızca zor seyri, kurban sayısı ve ekonomik etkileri nedeniyle değil, şeffaflık eksikliği, kontrol ve yaptırımları ile de modern zamanların en büyük zorluklarından biri haline geldi.


Pandemi ilan edildiği günden bu yana dünya liderlerinin ağzından benzer söylemleri duyduk. Hemen hemen tüm devlet önderleri pandemiye karşı çözüm olarak tek bir ağızdan,

"Aşı olmadıkça normale dönüş yok“ dedi.

Henüz daha Covid-19 ile tanışmamızın ilk yıldönümünü yaşamadan aşının „müjdesini“ verdiler. Normalde Bir aşının onaylanması ortalama 11 yıl sürer. Pazara girme olasılığı %6 dır. Bugüne kadarki en hızlı prosedür Kabakulak`a karşı bir aşının geliştirilmesiydi, ancak o zaman bile üç çalışma aşamasının onaylanması 4 yıl sürdü.


Korona aşılarının geliştirilmesinde tüm bu kurallar, zaman çizelgeleri ve mekanizmalar geçersiz kılındı. Aşılar daha önce hiç bu kadar hızlı ve bu kadar az kontrolle piyasaya sürülmemişti. Uzmanlar uyarıyor ama uyaranlar ya sansürleniyor ya da medyada yer bile almıyor. Normalde medyanın görevi gerçekleri araştırma, tarafsız bilgilendirme ve kontrol işlevi olması gerekiyorken, medya sadece büyük haber ajanslarından verilen bilgileri derleyip piyasaya sürüyor.


Üzerine yorum yapılmıyor, konular tartışılmaya açılmıyor, sadece tek bir doğru varmış gibi hareket ediliyor, kesinlikle bir muhalefet istenmiyor. Fikrini dile getirmeye çalışan bilim insanları, gazeteciler ya da muhalifler ya medyada linç ediliyor ya da işlerini kaybediyorlar.


Eğer tüm kanallar, hemen hemen tüm liderler aynı cümleleri kuruyor ve bize irademiz dışında bir şeyi dayatıyorlarsa bizim yeniden olanları düşünüp analiz etmemiz gerekir.


Aslında iddia edildiği gibi teorisyenlik yapanların önemli bir bölümü sadece, bilinen ama gözardı edilen bilgi ve verileri ortaya koyarak olaylara doğru açıdan bakılmasını isteyenlerdir. Aşıyı yapmak isteyenlerse bu bilgi ve verileri gözardı ederek olayları kendi amaçları doğrultusunda saptıranlardır.


RKI (Robert Koch Enstitüsü) Başkanı Lothar Wieler Ekim 2020`de verdiği bir röportajda „Hepimiz aşıların önümüzdeki yıl onaylanmasını bekliyoruz. Tam olarak nasıl çalıştıklarını, ne kadar iyi çalıştıklarını, ne yaptıklarını bilmiyoruz ama aşının olduğu konusunda çok iyimserim.” dedi.


Yaklaşık 1 yıldır ne olduğunu tam olarak bilmedikleri çok korkutucu yeni bir virüsle karşı karşıya olduğumuzu iddia ediyorlar. Şimdi bu ne olduğundan emin olmadıkları virüse karşı çok kısa zamanda daha önce hiç denemedikleri yeni metotlar içeren aşılar icat ediyorlar ve aşının insanları virüse karşı koruyup koruyamayacağını bile bilmiyorlar, yan etkilerini bilmiyorlar ama tüm bunlara rağmen bu aşılarla dünya üzerindeki 7 milyar insani aşılamak istiyorlar!


Ve tüm bunları, yakalandığımızda %99 yaşama şansımız olan bir virüsten ötürü yapıyoruz. Şu ana kadarki aşılamalardan yansıyan yan etkiler ise %3.


Oluşabilecek yan etkiler arasında, ölüm, felç, kısırlık, otoimmün hastalıklar, ciddi alerjik reaksiyonlar varken, yanısıra yeni geliştirilmiş genetik aşılar, insan genomunu değiştirme tehlikesi taşıyor.


Genetik aşılar üzerine 2015 tarihli bir yayında, araştırmacılar tarafından yapılan bir argümanda, özellikle DNA aşılarının, bilginin çekirdeğe absorbe edilmesi nedeniyle mutajenik olma potansiyeline sahip olduğunu ortaya çıkarıyor.


Alman hekim, Prof. Sucharit Bhakdi ve “Sağlık, Özgürlük ve Demokrasi için Doktorlar ve Bilim İnsanları, e.V.” girişiminin diğer onbir kurucu üyesi, genetik aşıların yaygın kullanımına özellikle açıkça karşı çıkıyor. SARS için halihazırda aktif bir bileşen üzerinde çalışan virolog Profesör Shibo Jiang, Nature'daki resmi bir beyanında açıkça şunları söyledi:

"Kapsamlı güvenlik testleri olmadan COVID-19'a karşı aşı ve ilaç kullanımında acele etmeyin."

Uzmanlar uyarırken, Bill Gates uyarıların aksine tüm süreci daha da hızlandıracaklarını ilan ediyor ve nitekim de öyle yapıyorlar. Bill Gates hızlandırılmış onay süreciyle ilgili BBC ile yaptığı röportajda:

“Normalden daha az güvenlik testimiz olacak“

diyerek daha az kontrol, daha hızlı üretimin müjdesini(!) veriyor. Politika, elitler ve basın, beraber çalışarak tıp dünyasına müdahale ediyorlar. Aslında kabul edilemez şekilde aşılar hızla, kapsamlı güvenlik testleri olmadan piyasaya sürülüyor.


Aşı, uzun yıllardır genel olarak tartışılan bir konuydu. Tabi en ufak bir tartışma, “aşı karşıtlığı” denilip bir köşeye atıldı. Aşıların yan etkileri kolay tespit edilir değildir çünkü yan etkiler aynı gün çıkabileceği gibi 3 ay ya da sonrasında da ortaya çıkabilir.


İşin kötüsü, aileler olarak ya da aşı mağduru olarak ciddiye alınmanız ve kanıtlamanız çok zordur.


Daha da kötüsü, aşı ile ilgili oluşabilecek yan etkilerde ilaç şirketleri sorumluluk almaz.


Aşılardan, aşıya onay veren devletler sorumludur. Bu nedenle ilaç firmaları aşıları piyasaya sürerken bu kadar rahattır. Sonrasındaki süreçte aşı mağdurları uzun yıllar, mahkemelerde hakkını aramak zorunda bırakılmaktadır.


Aşılar, genel olarak alüminyum, cıva ve formaldehit gibi bileşenler nedeniyle aşı hasarlarına yol açabilir. Aşılardaki yüksek alüminyum miktarı nedeniyle erken yaşlarda aşılanan çocuklarda otizm gelişmesi uzmanlar arasında büyük bir tartışma konusudur.

Vaxxed: From Cover-Up to Catastrophe – Film (vaxxed 1-2 filmleri hem uzmanlar hem aileler gözüyle üstü kapatılmaya çalışılan gerçekleri yansıtan muhteşem filmlerdir)


İtalya`da aşı içeriğinin gündeme getirildiği bir dava yaşandı. 2014 yılında grip aşısı olduktan hemen sonra 10’dan fazla kişi öldü. Aşı, bir İsviçre ilaç şirketi olan Novartis’ten geliyordu. İnternet dergisi Natural News'in laboratuvarı, haziran 2014'te grip aşılarının bileşimini inceledi. Sonuç olarak, içme suyunda izin verilen maksimum seviyeden 25.000 kat daha yüksek cıva konsantrasyonu içeren aşılar bulundu. Cıva, örneğin balık yerken yemekle birlikte tüketilirse, cıvanın büyük bir kısmı vücuttan geçer ve neredeyse değişmeden tekrar atılır. Aşılar enjekte edildiğinde zehrin alımı çok daha dramatiktir. Oldukça zehirli cıva, doğrudan kan dolaşımına uygulandığı için çeşitli organlarda birikerek sağlığa ciddi zararlar verebilir. Cıva, doğum kusurları, düşükler, böbrek yetmezliği ve çeşitli nörolojik hasarlara yol açabilir. Son aşı çalışmalarında da son derece yüksek seviyelerde toksik alüminyum tespit edilmiştir. Son bilimsel araştırmalara göre, aşılarda alüminyum kullanımıyla ilgili önemli sağlık endişeleri var. Bununla birlikte, hala bir aktif bileşen güçlendirici olarak kullanılmaktadır.


Aşı lobisi: "Kurbanlar zaten ölecekti" der ve aşı olmasalardı bile öleceklerini iddia eder. İlaç lobisi ne yazık ki Avrupa ve Amerika’da çok güçlü, o yüzden beklendiği gibi, İtalya'daki ilgili araştırmalar aşıda herhangi bir usulsüzlük ortaya çıkarmadı. Çünkü kalite sorunları olsa bile(!), hasarların gerçekten aşıdan kaynaklı ortaya çıkmış olacağı varsayılamaz, dendi.


Bir başka örnek olarak, Domuz salgını ve o dönemde yürütülen politikayı hatırlayacak olursak, o zaman da şimdi olduğu gibi, salgının ilk aşamalarında hükümetler çok sayıda ölümden ve hastane doluluğundan korkuyorlardı. İngiltere`de bakanlar, aşıyı hızla kullanıma sokabilmek için GSK'yı (Glaxo Smith Kline) yasal olarak korumayı kabul ettiler, aşı hakkındaki bilgileri vermediler ve aşıların normal kontrollerden nasıl geçtiğini ya da kontrollerin yapılıp yapılmadığını bile açıklamadılar.


Aşılar Ekim 2009'da başladı, ancak bu aşamada Birleşik Krallık hükumeti, aslında, salgının ilk düşünüldüğü kadar ölümcül olmadığını biliyordu. Yine de bu hızlı geliştirilmiş kontrolsüz aşıyı büyük kitlelere uyguladılar. Yaygın bir aşılama kampanyasının ardından, narkolepsi (gündüz aşırı uyku eğilimi) geliştiren çocuk ve yetişkinlerin sayısı önemli ölçüde artmaya başladı. Avrupa genelinde yaklaşık 1.800 hastlık vakası Pandemrix aşısıyla ilişkilendirilmiştir.


Narkolepsi, kronik yorgunluğa ve uyku güçlüğüne yol açan, halüsinasyonlar ve bir dizi zihinsel sağlık sorunu gibi de etkileri olan, tedavi edilemez bir hastalıktır. Bazı hastalar aniden bilincini kaybedebilir ve yere yığılabilir. Narkolepsiye sahip insanların çoğu çalışamıyor veya araba kullanamıyor.


100'den fazla kişinin GSK ve Sağlık ve Sosyal Bakım Bakanlığı'na (DHSC) karşı yasal işlem başlattığına inanılıyor. Davalarda gizlilik kararı var, bu nedenle gerçek bedelinin ne olduğu bilinmemektedir. Aileler ve mağdurlar uzun yıllar mahkemelerde mücadele etmek zorunda kalmıştır.


Tarihte daha da geriye gidip başka bir örneğe bakacak olursak; 1976'da domuz gribi salgını korkusuyla, milyonlarca Amerikalının aceleyle aşılanması sonucu, yüzlerce kişide felce ve hatta ölüme neden olabilen nadir bir hastalık olan Guillain-Barre sendromu görüldü.



Covid19 Aşıları



Daha önce aşıdan kaynaklı zararlar zor olsa da homeopati ve diğer önlemler ile deneyimli alternatif doktorlar tarafından genellikle ortadan kaldırılabilir veya hafifletilebilirdi. Koronavirüs aşısının yeni etki şekli nedeniyle gelecekte bu tür şifa başarıları da artık mümkün olamayacak. Çünkü son nesil sözde mRNA aşıları, aşılama tarihinde ilk kez insanların genetik materyaline doğrudan müdahale etmektedir. Bunu yaparken, daha önce yasaklanmış, hatta kriminal genetik manipülasyon anlamına gelecek bireysel genetik yapıyı değiştirebilirler. Bu müdahale, aynı zamanda çok tartışmalı olan genetiği değiştirilmiş gıdalarla karşılaştırılabilir. Nitelikli biyolog, immünolog, farmakolog, toksikolog ve Hamburg Eppendorf Üniversitesi Tıp Merkezi Deneysel ve Klinik Toksikoloji Enstitüsü eski başkanı Prof. Stephan Hockertz, diğer birçok uzman gibi, mRNA korona aşılamasının insan genomunu değiştiren bir genetik mühendislik müdahalesi olduğuna işaret ediyor. Deneyimli doktor Dr. Wolfgang Wodarg’ın dediği gibi: "Gerçekte, insanların büyük çoğunluğu için, bu ‘ümit verici aşı’ aslında genetik manipülasyon ve de yasak!"


Genetik aşılar yaklaşık 20 yıldır araştırılıyor. Bununla birlikte, şu anda insanlarda düzenli bir onay sürecini başarmış bir mRNA veya DNA aşısı bulunmamaktadır (bulunmamaktaydı).


Genetik aşıların ortak özelliği, insan hücrelerinde protein sentezini (yeni proteinlerin oluşumunu) manipüle etmeleridir. Başka bir deyişle: insan hücreleri, vücudun kendisinde belirli miktarlarda virüs proteini üretmek için manipüle edilir. Üretilen virüs proteinlerinin bağışıklık sistemini uyarması ve bir bağışıklık tepkisi tetiklemesi beklenir.


Bununla birlikte, izole edilmiş genetik aşılar, örneğin kedi koronavirüsüne karşı, hayvanlar üzerinde zaten onaylanmıştır. Bu örnek şu anda eleştirel bir şekilde tartışılıyor, çünkü 2019'dan bir yayın, aşılanmış kedilerin aşılanmamış kedilere göre viral enfeksiyonlara daha duyarlı olduğunu gösterdi.


İnsanlarda vektör aşıları için halihazırda iki resmi onay bulunmaktadır: 2015'ten beri dang hummasına karşı ve 2019'un sonundan bu yana Ebola'ya karşı.


Araştırmacılar, Kongo'da Ebola aşısının yaygın kullanımı hakkında henüz yeni bir bilgi sağlamamış olsa da, 2018'den beri dang hummasına karşı aşılar hakkında tartışmalar yapılmaktadır. Aşılamadan önce virüsle hiç teması olmayan kişiler, daha sonra hastalandıklarında, aşılanmayanlara göre daha kötü bir hastalık seyri geçirdi. Bu nedenle, ilaç şirketi Sanofi, aşılama önerisini değiştirdi. Şu anda aşı yalnızca geçmişte virüs bulaşmış kişilere tavsiye edilmektedir.


Onaylanmış ve piyasaya sürülmüş hatta kitlesel olarak aşılama kampanyalarının yapıldığı birkaç aşıya göz atacak olursak,


Rusya'da 11 Ağustos 2020’de tescil edilen "Sputnik V" aşısı Gentekniktir ve Vektör aşılara giriyor.


Avrupa ve ABD`de kullanımına başlanan, Almanya merkezli, 9 Kasım 2020'de tescil edilen BioNTech şirketinin Pfizer ile birlikte geliştirdiği COVID-19 aşısı ve ABD şirketi Moderna, Kasım 2020'nin sonunda açıkladığı Covid aşısı da mRNA'ya dayalı genteknik bir aşıdır.


Oxford Üniversitesi'ndeki araştırmacıların ve İsveçli şirket AstraZeneca ile birlikte geliştirdiği aşı, yine genteknik bir aşı olmakla beraber DNA`ya dayalıdır.


Çin’in onay verdiği 2 aşı var, biri özel ilaç şirketi Sinovac'ın Koronavac'ı ve diğeri devlet tarafından (Sinopharm) geliştirilen aşı. Her ikisi de ölü virüslerden bir aşının üretildiği klasik geliştirme yöntemine dayanmaktadır.


Sinopharm henüz üçüncü test aşamasını tamamlamadan aşılarını sattı ve Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Mısır, Ürdün, Peru ve Arjantin de dahil olmak üzere 10 ülkede aşılarıyla uluslararası faz III klinik denemeleri gerçekleştirdi. Yani son test aşaması geniş insan kitlesi üzerinde gerçekleştirildi.


Çin, Aralık ayı sonunda Ankara'ya 3 milyon CoronaVac aşı dozu vermişti. Türkiye, Çin'den 50 milyon kutu daha alacak. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, aşının iki hafta içinde kapsamlı bir şekilde analiz edildiğini söyledi ve hızla "Hemen Kullanım İzni" verildi.

Sinovac'ın aşısı Türkiye, Brezilya ve Endonezya'da test edildi. Bununla birlikte, koruyucu etkiye ilişkin hala belirsizlikler vardır.


Sinopharm ile ilgili veriler az. Çinli araştırmacılar dışında kimse kimin aşı olduğunu, test gruplarının ne kadar geniş olduğunu ve hangi yan etkilerin meydana geldiğini bilmiyor.


Çin aşısı genteknik olmadığı ve klasik aşı yöntemiyle yapıldığı için kulağa daha güvenilir gelse de hem hızlı geliştirilmesi hem de aşı içeriğinin şeffaf olmaması nedeniyle yine çekincelere yol açıyor.


Çin aşısı ile ilgili diğer bir sorun da müslüman dünyasını ilgilendiren bir konudur. Mumbai'deki Hindistan Sünni Raza Akademisi'ndeki bilim adamları, Çin aşısının haram olduğunu düşünüyor. Akademi temsilcileri, Çin'den gelen aşının domuzlardan elde edilen jelatin içerdiğine dair raporların ardından bu sonuca vardı. Aşıdaki jelatin, saklama ve taşıma sırasında etkili kalmasını sağlamak için bir stabilizatör görevi görüyor.


Mumbai'deki Raza Akademisi Başkanı Muhammad Saeed Noori:

Hindistan'da sipariş edilen veya üretilen her aşı için hükümet, aşının kullanımına ilişkin duyurular yapabilmemiz için bize içerik listesini göstermelidir.


Tabi tüm İslam ülkeleri aynı çekinceleri paylaşmıyor. Birleşik Arap Emirlikleri'nde domuzlardan yapılan jelatine rağmen Müslümanlar aşı olabiliyorlar. Fetva komitesi başkanı Şeyh Abdallâh ibn Baiya, burada bedeni korumanın yararını daha büyük görüyor. Yiyecek olmadığı sadece ilaç olduğu için kabul edilmesi gerektiğinin fetvasını veriyor. Yani domuzu yerseniz günaha girersiniz ama damardan alırsanız hiçbir sorun yok, diyorlar.


Türkiye %99’u müslüman olduğu iddia edilen bir ülke olmasına rağmen Çin aşısındaki domuz jelatini hiç bir şekilde tartışma konusu yapılmıyor.


Yan Etkiler


Değişik ülkelerde değişik firmalardan aşılara benzer zamanlarda hızlandırılmış izinler çıkıp uygulamaya konulduğu günden beri birçok olumsuz haber almaktayız. Dünyanın her yerinden aşı sonrası ölümler ve ciddi bedensel hasarlar okuyoruz. Brezilya, Arjantin, Almanya, Norveç, İsrail, ABD ve birçok bölgeden ölüm haberleri ve yan etkiler duyuldu. Ama nedense bunlar normalize edilerek çoğu basına bile yansıtılmadı.


Nitelikli biyolog, immünolog, farmakolog, toksikolog ve Hamburg Eppendorf Üniversitesi Tıp Merkezi Deneysel ve Klinik Toksikoloji Enstitüsü eski başkanı Prof. Stephan Hockertz bize bu modern aşılarla ilgili korkutucu tahmini istatistikler sunuyor :


"Aşı hasarı oranının yaklaşık %5 olduğunu varsayarsak, o zaman 83 milyon nüfuslu bir ülkede 4 milyon kişi zarar görür! Kötü gelişmiş bir aşıyla (mevcut korona mRNA aşısı gibi) aşılananların yüzde 1’i ölecek. Bu da 80.000 kişi eder! Bamberg veya Konstanz gibi bir şehir büyüklüğünde "en son teknolojiyi" geliştirmediği için tamamen ortadan kalkacak bir insan topluluğundan bahsediyoruz. Geçenlerde BioNTech'in genel müdürü Şahin'e şahsen yazdım ve ondan bana toksikolojik olarak burada hangi insan deneylerinin yapıldığına dair bilgi istedim. Ve bugüne kadar bir cevap alamadım”.


Oysa yan etkiler basında çok açığa çıkarılmasa da ilaç firmalarının da kabul ettiği ama önemsiz gördüğü gerçeklerdir. Bu pişkinliğe bir örnek olarak Norveç’te onlarca insanın aşıdan sonra ölmesinin ardından Pfizer`in açıklamasıdır.


Norveçli yetkililer, ülkede ilk aşı dozunu aldıktan kısa bir süre sonra 23 kişinin öldüğünü söyledi. Norveç İlaç Ajansı'na göre, bu ölümlerden 13'ü`ne otopsi yapıldı ve sonuçlar ortak çıktı, yan etkilerin zayıf ve yaşlı insanlarda ciddi reaksiyonlara katkıda bulunmuş olabileceği düşünülüyor.


Norveç, aşı aldıktan sonra ölenlerin sayısı 29'a yükseldikten sonra, Pfizer İnç. aşısının, ciddi sağlık sorunları olan yaşlı insanlar üzerindeki güvenliği konusundaki artan endişesini dile getirdi.


Pfizer, e-posta ile verdiği bir açıklamada, Pfizer ve BioNTech'in Norveç'teki ölümleri araştırmak için Norveç düzenleyicisiyle birlikte çalıştığını söyledi. Pfizer, kurumun "şimdiye kadarki olayların sayısının endişe verici olmadığını ve beklentilere uygun olduğunu" belirtti.

Yani ölümler beklentinin dışında değildir!


İsrail dev çaplı aşılama kampanyasıyla dünyada bir örnek teşkil etti. İsrail'de yaklaşık 240 kişi aşı olduktan sonra COVID-19'a yakalandı. İsrail televizyon yayıncısı Channel 13 News 31 Aralık 2020'de bildirdiğine göre; Aşılananların binde biri yan etkiler bildirdi , 51 kişi tıbbi yardım almak zorunda kaldı. Aşı enjekte edildikten kısa bir süre sonra 4 kişi öldu.


Sözcü gazetesi “Corona aşısı Türkiye’de başladı: 9 soruda aşı ile ilgili bilinmeyenler“ başlıklı makalede “Aşıların yan etkisi var mı?” sorusuna :

“İngiliz Sağlık Bakanlığı, aşının yan etkilerinin hafif olduğunu ve kısa sürede geçtiğini duyurdu. Bu yan etkiler arasında yorgunluk, baş ağrısı, aşının vurulduğu kolda ağrı ve hasta hissetme bulunuyor.“ cevabını verdi.


Oysa dünyanın dört bir yanında aşı sonrası ölümler, ciddi alerjik reaksiyonlar ve daha birçok yan etki duyulmaktaydı. İngiliz Sağlık Bakanlığı aşı sonrası fazlalaşan yan etkiler sonrası alerjisi olanlara aşı önerisini geri çekti.


Ama sözcü gazetesinin “Aşı, virüsün bulaşmasını engeller mi?“ sorusuna verdiği cevapla aslında birçok soruyu ve sorunu cevabında dile getiriyor :

İngiliz Daily Telegraph henüz bunun için yeterli bilgi olmadığını açıklarken, aşıların henüz virüsü toptan yok ettiğine ya da hastalığın bulaşmasını engellediğine dair bir kanıt yok. Dr. Pankhania, kişinin bağışıklık sağlamasına rağmen hastalığı hafif semptomlarla atlatarak hastalığı bulaştırma ihtimali olduğunu söyledi.


Dr. Pankhania, “Klinik testlerde aşının, insanın hastalanma riskini azalttığı görülüyor fakat su an aşının hastalığın bulaşmasını engellediğine dair yüzde yüz emin değiliz” diyor.


Yani aşı olduktan sonra yine hasta olunabilir, artı virüsü taşıyıp bulaştırma ihtimalin var diyor. O zaman aşı ulaşması gereken başarıya ulaşmamış oluyor. Yetkililer henüz bize yardımı dokunup dokunmayacağını bilmediği yeni bir aşıyı hepimize uygulamak istiyor. Bir tedavi hastalıktan daha tehlikeli olmamalıdır, bu aslında tıbbi bir etiktir. Ama bizi ne gibi zararları olduğunu bilmediğimiz ve bizi koruyacağına bile garanti etmeyen bir aşıya zorluyorlar.


Medya ve siyaset bundan bahsederken küçümseyici ve hatta düşünmeden böyle yeni bir aşı türü talep etse de, sağlık, ahlaki-etik ve genetik hasar açısından böyle bir aşı daha sorunlu ve önceki aşıların neden olduğu hasarın aksine, artık geri alınamaz, global ve onarılamaz olacak.


Destan Luise

1.462 görüntüleme
bottom of page