Yazıdan SATIR BAŞLARI...
● Aslolan daha yolun başında doğruları ve yanlışları sorgulamak ve global bir yıkım olmadan “dur” diyebilmek.
● Her şeyi düşünebilir, ancak gelecekte virüse bağlı ölümleri engellemek için insanların bireysel yaşam özgürlüklerinden tamamen vazgeçebileceklerini düşünemezdim.
● COVİD-19 aşısı tarihe en hızlı üretilen aşı olarak geçecek ve muhtemel zorunlu hayvan testleri yapılmadan global olarak piyasaya verilecek.
● Halk için AŞI, şık ambalajlı bir film kahramanı rolünde bekletilmekte.
● Bu aşı, hayvan dokularında üretilen canlı veya zayıflatılmış aşılardan farklı. mRNA, tipi aşılarda iki tip antikor oluşuyor. Bir grubu virüsü öldürürken diğer grup antikorlar ise genel bir inflamasyona neden oluyor.
● Anlayacağınız hayvan çalışmaları yapılmadan piyasaya çıkarılabilecek hızlandırılmış aşılara dair çok büyük çekinceler var. Aşıyı bir film kahramanı gibi anlatmak ve hele hele halka zorunlu uygulatmak toplu yıkımlara, genetik değişimlere davetiye çıkarabilir.
Covid-19 Aşıları Film Kahramanları Değildir
Her şeyi düşünebilir, ancak gelecekte virüse bağlı ölümleri engellemek için insanların bireysel yaşam özgürlüklerinden tamamen vazgeçebileceklerini düşünemezdim. Ancak anlaşılan o ki birileri toplum psikolojisini bizlerden çok daha iyi biliyor ve sağlam oyunlar kurguluyor.
Bu oyun kurucular, bizlere rehber bir yaşam şeması çizdiler ve dediler ki “Ya sonsuza kadar bireysel özgürlüklerinizden vazgeçeceksiniz ya da aşı yaptıracaksınız!” Ancak sunulan bu yaşam rehberinin doğruluğu gibi, muhtemel zorunlu olacak aşıların etkinliğini ve güvenilirliğini tartışmak zorundayız. Zaman bizlere bu aşıların doğruluğunu veya yanlışlığını elbette gösterecek ancak aslolan daha yolun başında doğruları ve yanlışları sorgulamak ve global bir yıkım olmadan “dur” diyebilmek.
Dünya’da sınırlı sayıda medeni ülke, sunulan bireysel izolasyon rehberinin doğru olmadığını savlayarak diğer ülkelerden farklı bir yol izledi. İsveç hükümeti, coronavirüs salgınında toplumu doğal bağışıklık sürecine bıraktı. İngilizler ise sözle telaffuz etse de Boris Johnson’ın dünya medyasına yansıyan görüntüleri sonrası genel yaklaşımlara uydular. Dünyadaki birçok ülke aşı bulunana kadar, kitlesel bir yaşam kısıtlaması propagandasıyla etkin bir şekilde maniple edildiler ve adeta düzenli yaşama geçebilmek için zorunlu olacak aşı seçeneğini kabul ettiler. Ülkelerin aşının reddi veya kabulü konusundaki tavrını da zaman içerisinde göreceğiz ancak öncesinde Covid-19 aşıları hakkında konuşacaklarımız var.
Aşı Üreticileri Covid-19 Aşısını Üretmek İçin Yarıştalar
Aşı üretiminde elzem iki ölçüt vardır. Birisi aşının etkinliği yani koruyuculuk oranı, ikincisi de güvenilirliğidir. Aşı üreticilerinin yarış halinde olduğu mevcut durumda bu iki ölçüt de dikkate alınmamakta. COVİD-19 aşısı tarihe en hızlı üretilen aşı olarak geçecek ve muhtemel zorunlu hayvan testleri yapılmadan global olarak piyasaya verilecek.
The New York Times 5 Mayıs 2020 haberine göre, Pfizer, BioNTech ile birlikte, Nisan’dan itibaren COVİD-19 aşısının insan testlerine başladı. Testler başarılı olursa FDA, acil durumlara münhasır yetkisini kullanarak, Eylül 2020 gibi aşıyı global olarak kullanıma sunacak.
Diğer aşı üreticileri de Eylül ayını işaret ediyorlar. Zaten Gates, Fauci gibi otoriteler, bu pandeminin başlayacağını dahi tahmin etmişlerdi. Eylül ayı aşılar için kritik karar anı gibi görünüyor.
23 Nisan’da 18-55 yaş arası bir düzine sağlıklı Alman vatandaşı, Pfizer’ın BNT162 ismiyle bilinen aşısını oldular. Çalışmanın 200 kişiye genişletileceği söyleniyor. Bu çalışmanın önemli bir sınırlılığı deneklerin yaş aralığı! Hani Covid-19 komplikasyonları ile en fazla yaşlı grubu etkiliyordu, nerede yaşlı grup diye sormak gerekmez mi? Yaşlı gruplarda bilinen aşı komplikasyonları nedeniyle çalışma sonuçlarını etkilemesinden korkarak bu grubun çalışmadan çıkarıldığından şüphelenmek gerekmez mi?
Ancak bu soruları kim soracak? Zira bu çalışmaların dizaynından haberdar olan kişi sayısı parmakla sayılabilecek kadar az. Ülkelerin sağlık otoriteleri aşı senaryolarının içinde oynadığından beridir aşının bir film kurgusu kıvamında halka anlatıldığını biliyoruz. Halk için AŞI, şık ambalajlı bir film kahramanı rolünde bekletilmekte. Ya da bir mesih! Gelecek ve bizleri kurtaracak. Ancak böyle bir dünya gerçek değil.
ABD’deki çalışmaya, ilk aşamada 360 sağlıklı kişi dahil edildi. İkinci evrede 8.000 kişinin dahil edileceği söyleniyor. Gönüllüler dört gruba ayrıldı ve her bir grupta dört farklı aşı dizaynının birisini test için kullandılar. Çalışma, New York University’s Grossman School of Medicine, the University of Maryland School of Medicine, the University of Rochester Medical Center ve the Cincinnati Children’s Hospital Medical Center’da yürütülmekte. Aşı firmaları, aşının etkin ve ciddi yan etkisinin olmadığını gösterirlerse doktorlar talep edenlere uygulayacaklar. Ancak toplumsal kullanım için otoriteleri ikna etmede var olan sıkı kuralları aşmaları da gerekiyor. Aşacaklar mı bilmiyoruz…
Covid-19 Aşısı Diğer Aşılardan Farklı Olacak
Pfizer/BioNTech’in ürettiği aşı messenger RNA (mRNA) kullamakta. Bu aşı, hayvan dokularında üretilen canlı veya zayıflatılmış aşılardan farklı. Aşı adayları arasında, uridine içeren mRNA (uRNA), nükleoside-modifiye mRNA (modRNA) ve self-büyütülmüş mRNA (saRNA) gibi seçenekler mevcut.
Messenger RNA, hücrelere protein üretmek üzere talimat veren bir aracıdır. Spesifik olarak dizayn edilen bu messenger RNA lar hücrelere verilerek coronavirüsün insanların hücrelerinde hastalık yapan coronavirüsün spike proteinini sentezlemesi amaçlanıyor. Sonrasında insan vücudunun kendi ürettiği bu proteine karşı antikor üretmesi hesabı güdülüyor. Anlayacağınız ilk defa bu teknoloji ile aşı üretiliyor…
Anlayacağımız diğer bir şey de şu: Biz sadece yeni bir virüsle uğraşmıyoruz; aynı zamanda yeni bir teknoloji ile de uğraşacağız. Aşının mekanizması tam olarak oturmuş değil, bazı otoriteler bu yeni genetik aşının insanın kan hücrelerine de saldıracağını savlıyorlar. Peki bu aşılamalar sonrası ne olabilir? Her şey olabilir. Global, daha önce yaşanmamış bir yıkım da olabilir…
Robert Kennedy Jr ile coronavirüs aşı çalışmaları konusunda yapılan bir görüşmede aşıya daha temkinli yaklaşmamızı söylüyor. Kennedy, SARS epidemilerinden itibaren 2002’den beridir devam eden coronavirüs aşı çalışmaları hakkında oldukça kapsamlı bilgiler veriyor. Çin, Amerika ve Avrupa’nın 2012’den beri coronavirüs aşı çalışması yürüttüğünü ve 30 civarında aday aşı olduğunu söylüyor.
Kennedy, daha önce üretilen dört farklı ümit verici aşının gelincikler üzerinde yapılan çalışmasının hikâyesini anlatıyor. Diyor ki: “Gelinciklerde olağanüstü mükemmel bir antikor yanıtı oluştu ve biz bunu görünce altın bir vuruş yaptığımızı düşündük. Sonra aniden durum kötüye gitti; bütün gelincikler yabani virüse maruz kaldılar ve hepsi öldüler. Bütün organlarında inflamasyon gelişti, akciğer fonksiyonları sıfırladı ve öldüler. Aynı şey 1960’lı yıllarda coronavirüs gibi üst solunum yolu enfeksiyonu yapan RSV (Respiratory Syncytial Virus) virüsüne karşı yapılan aşı çalışmalarında da gözlenmişti. O zamanlar da hayvan testleri yapmadan doğrudan insanlar üzerinde testleri başlatmışlardı. 35 çocuk üzerinde test yapmışlardı. Aynen gelincikler gibi 35 çocukta da kuvvetli bir antikor yanıtı oluşmuş ancak sonra hepsi yabani bir virüse yakalanmış ve hasta olmuşlardı. Tabii ki hemen aşıyı iptal ettiler. Bu olay FDA ve NIH için büyük bir utançla hatırlanmaktadır”.
mRNA, tipi aşılara dair çekinceleri anlatan bir diğer virolog Dr. Meryl Nass! Diyor ki: “mRNA tipi aşıların hedefi hücrelere SARS-CoV-2 spike preteinini (S protein) üretme talimatı vermek. Yani amaç insanın kendi hücrelerinde virüsün ACE2 resptörüne bağlanan proteinini ürettirmek. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey şu: Bu süreç sonrası iki tip antikor oluşuyor. Bir grubu virüsü öldürürken diğer grup antikorlar ise ( binding/nonneutralizing antikorlar) genel bir inflamasyona neden oluyor. Özellikle yaşlılarda bu etkinin daha yıkıcı olabileceğini düşünüyorum. Aşı sonrası antikor cevabını test etmenin yeterli olmayacağını düşünüyorum…”.
Anlayacağınız hayvan çalışmaları yapılmadan piyasaya çıkarılabilecek hızlandırılmış aşılara dair çok büyük çekinceler var. Bütün devletlerin bu çekinceleri halka anlatması gerekiyor. Aşıyı bir film kahramanı gibi anlatmak ve hele hele halka zorunlu uygulatmak toplu yıkımlara, genetik değişimlere davetiye çıkarabilir.
23 Mayıs 2020
Prof. Gülümser Heper
Kardiyolog
Kaynak:
ÖZGEÇMİŞ 26 Ağustos 1964 tarihinde Sivas’ta doğdum. Sivas’ın yerli bir ailesinin evladıyım. Baba tarafım Bezirci Mahallesi; Ana tarafım Çavuşbaşı Mahallesinde yerleşmiş. İlkokulu Ülkü İlkokulunda okudum. Ülkü İlkokulunu Cumhuriyet Türkiyesi’nin nadide kadın müdiresi olan Handan Hanım’ın zamanında tamamladım. Ortaokulu 4 Eylül Ortaokulunda okudum. Liseyi ise Türkiye çapında bir öğretim yuvası olan Sivas Lisesinde tamamladım. Üniversite eğitimimi yine Sivas’ta aldım. 1987’de Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni (CUTF) fakülte birincisi olarak bitirdim. Zorunlu hizmetimin ardından C.Ü.T.F. de İç Hastalıkları Ana Bilim Dalında araştırma görevlisi olarak atandım. Sivas’ta 1989’da Kronik Böbrek Hastaları Derneğini kurdum ve Sivas’tan ayrılıncaya kadar dernek başkanlığını yürüttüm. 1993’de İç Hastalıkları Uzmanı oldum. 1993’de ikinci bir ihtisas yapmayı zorunlu bularak Sivas’tan ayrıldım. Kalp ve Damar Hastalıkları eğitimi konusunda Türkiye’nin nadide hastanesi olan Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde Kardiyoloji İhtisasına başladım ve 1995’de ihtisasımı tamamladım. Hemen ardından S.S.K. Dış Kapı Eğitim Araştırma Hastanesinde Uzman Dr olarak çalışmaya başladım. Aynı yıl S.S.K.’nun İhtisas Hastanesine geçiş yaptım ve Kardiyoloji Bölümü birimlerinin kurulmasında birim idari amiri olarak aktif görevler üstlendim. 2003 yılında Kardiyoloji Doçenti oldum. 2006’da İngiltere’de altı ay dil okulunda üst seviyede konuşma İngilizcesi eğitimi aldım. Şubat 2008’de Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Bölümü’nde Doçent ünvanı ile çalışmaya başladım. Ekim 2008’de aynı Üniversite’de Profesör oldum. 2008 yılından itibaren 3 yıl Kardiyoloji bölüm başkanlığı görevini üstlendim. 2011 de AİBÜ Kardiyoloji Bölümünden ayrıldım ve halen Ankara’da bir özel hastanede çalışmaktayım. 1993’den itibaren Girişimsel ve Klinik Kardiyolog olarak çalışmaktayım. Girişimsel Kardiyolojinin hemen tüm alanlarında yüksek klinik tecrübem vardır. AİBÜ bir önceki dönem Rektörlüğü’nün talebi üzerine Kardiyak Rehabilitasyon Hastanesi Projesi yaptım. Kardiyak Rehabilitasyon Hastanesi klinik ve idari çalışma ilkeleri üzerine tecrübem vardır. Dünyada ve Türkiye’de Koruyucu Sağlık Sistemi Politikalarının yerleştirilmesi amaçlı halkımıza, hekimlere ve çeşitli sivil toplum örgütlerine sunumlar gerçekleştirdim. Doç. Dr. Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisinin kurucu üyesi ve MKYK üyeliğini de yapmış olup partinin Sağlık Programlarının oluşmasında öncülük ettim. Edebiyat ilgi alanımdadır. Halen edebiyat alanında yayınlanmış bir hikaye kitabım bulunmaktadır. Şu anda ülkemizde yerleşmiş sağlık sisteminin ve politikaların eleştirildiği ve halkçı sağlık politikalarının sınırlarının belirlendiği kolektif bir çalışma olan “Tıp Bu Değil 1 ve 2” isimli kitapta iki bölümüm mevcuttur. İnceleme halinde “Ben, İbni Sina” isimli bir kurgu romanım mevcuttur. İnternet Gazeteciliği yapan bazı gazetelerin yazarları arasındayım ve düzenli siyasi makaleler yazmaktayım. Bir erkek çocuk annesiyim. 30 Mart 2014 Yerel Seçiminde CHP’den Sivas Belediye Başkan Adayı oldu.
コメント