top of page

İklim Krizi Aslında Nedir?

Güncelleme tarihi: 18 Eyl 2023





Mehmet Kafkaslıgil'den harika bir anlatım...


İklim değişikliği gibi konularda ortalama bir insanın bilgisi veya uzmanlığı olmayacağı için bilim insanları ne diyorsa doğru kabul ediyoruz.


İdeal bir dünyada bilim insanlarının hepsi dürüst, güvenilir ve bağımsız olurdu.


İdeal dünyada yaşamıyoruz henüz maalesef.

Orta Çağ'da nasıl herkes din adamlarının dediğine gözü kapalı güveniyordu ve manipüle ediliyorlardı, modern dünyada da bilim insanlarına teslim ediliyor iradeler.

Bazı bilim insanlarının da diğerleri gibi satılık görüşlere sahip olabileceğini unutmamamız gerek.


Son 20 yılda yükselen bir sesle insanların dünyayı ısıttığını, hayat tarzımızda değişiklik yapmazsak sonumuzun geleceğini söylüyor bazı bilim insanları, medya ve Hollywood.


Ama tüm bilimciler buna katılmıyor.

Mesela Nobel ödüllü Doktor John Clauser iklim değişikliğinin uydurma bir kavram olduğunu ve nüfusu azaltma projesi olduğunu söylemişti geçen hafta.

Doktor Clauser'ı kamu spotunda göremeyeceğinize emin olabilirsiniz.

Clauser yalnız değil. Dünya iklim beyanına imza atan yüzlerce bilim insanı da iklim krizinde olmadığımızı belirtti.
Aynı şekilde Green Peace kurucusu Doctor Patrick Moore "Küresel ısınma yalanını, dünyayı yöneten elit, bir silah olarak kullanıyor" dedi.

Küresel ısınma yalansa neden bu yalan söyleniyor?


Dünyayı yöneten elite göre kaynaklar sınırlı ve hiçbir işe yaramayan oksijen israfı vatandaş et yememeli, uçağa binmemeli, en iyi ihtimalle ortadan kaldırılmalı.


A.B.D. Başkan Yardımcısı Kamala Harris daha geçen hafta Freudiyan bir dil sürçmesi ile "Nüfusu azaltınca çocuklarımız daha çok oksijen alabilecek" demişti hatırlarsanız.


İklim krizinin suçlusu bizmişiz yani bireysel tüketim.


Plastik pipet kullandığın için, uzun duşlar alıp hamburger yediğin için oluyor bunlar.


Bunu bize derken her yere özel uçaklarıyla gitmeyi ihmal etmiyorlar.


Karbon ayak izini araştıran Oxfam raporuna göre en çok geliri olan %1'lik kesim, en az kazanan %50'den 2 kat daha fazla karbon salınımına sebep oluyor.


Eğer iklim krizi diye bir şey varsa yine kendilerinin suçu aslında.


"Karbon Ayak İzi"ni de bolca duyuyoruz son zamanlarda.


Kim popülerleştirdi bu terimi?


Devasa bütçeli reklam kampanyalarıyla petrol devi BP.


Önceleri "küresel ısınma" diyorlardı, Dünya'nın ısınmadığı kanıtlanınca adını hemen "iklim değişikliği"ne çevirdiler.


Çoğaldığını gördüğümüz seller, kuraklıklar ve yangınların sebebi bizim pide yememiz mi, yoksa chemtrails ile havayı kontrol etmeye çalışanların doğanın dengesini bozması mı, bunu da bilmiyoruz.


100 yıldır doğayı katledip yarınlar yokmuşçasına kaynakları sömürenler suçu bize attı. Biz de bunu güzelce yedik.


Nasıl düzelteceklermiş peki iklimi? İşte burada dananın kuyruğu kopuyor.


Alınan tüm sözde çevreci önlemler aslında distopik geleceklerini yaratmak için kullandıkları bir bahane.


Projelerinin adını "Net Zero" koydular.

En büyük destekçileri Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu, Black Rock ve Bill Gates.


Sıfır karbon üretecekmişiz. Kocaman bir yalan.


Nasıl sıfır karbona ulaşılacak? Tarıma kota koyarak.


Avrupa'da Çiftçilere dediler ki "Hayvancılığı azaltın".

Bu karar yüzünden İrlanda, Hollanda, Almanya'da büyük protestolar halen devam ediyor.


Tarım bitirildiğinde alternatif olarak böcek proteini ve sentetik etleri sunacaklar önümüze.


Bilinçaltımızı haberlerle alıştırıyorlar bile.


Teori değil artık bunlar gerçekleşiyor gözümüzün önünde.


Sonra elektrikli araçlara geçmemiz gerekiyormuş.

O araçların bataryasında kullanılan lityum, Kongo madenlerinden nasıl çıkarılıyor bir bakın.

Çok yeşil gerçekten...


Peki aracı şarj ederken kullandığın elektrik nereden geliyor?


Fosil yakıtların kullanıldığı santralden.

Olayın aslında 15 dakikalık şehirler yaratıldığında hepsi bir bilgisayar olan elektrikli araçlar senin istediğin yere sürmeyecek arabayı, izin verildiğin yere gidebilecek.


Birleşmiş milletlerin bir planı var.

2030'a kadar iklim kriziyle başa çıkmak için tüm ülkelerin uygulaması gereken standardı belirlemişler.

Her şey dijital olacak. Kimlik, banka hesapları, tüm bilgiler tek bir merkezde toplanacak.


Sağlık hizmetini ve eğitime dahil olmak isteyen dijital sisteme katılmak zorunda.


Pandemide provasını yapmıştık.

AVM'ye bile girerken barkod gösterdik.


"CBDC" denilen dijital para geldiğinde nakit ortadan kalkmış olacak.


Avustralya ve Kanada'da bazı bankalardan nakit çekemiyorsunuz artık.


Sonra ne olacak?


Aşı olmazsan banka hesabına bloke.

Yönetimdekiler hariç herkesin et tüketimine, benzin kullanımına limitler getiriliyor "Karbon Sınırı" adı altında.


Diyelim ki ayda 1 kez et yeme hakkım var.

Sonra sistem satın almana bile izin vermeyecek bu ete.

Aynı şekilde otobüs bileti, benzin bile alamayacaksın karbon hakkın tükendiğinde.


Zannediyorsunuz ki uzak bir gelecek bunlar.


Değil, bu planlar uzun zaman önce en ince detayına kadar yapıldı.


Pandemi sadece bir hazırlıktı. Süreli kısıtlanmalar.


Şimdi sırada yeni yaratılacak bir finansal çöküş, savaş veya iklim krizi bahanesiyle gelecek olan yeni kapanmalar, kısıtlanmalar.


Ve bunlar daha kapsamlı ve bu sefer süresiz olacak.


Problem nedir?


Örgütlü ve planlı bir karanlığın dünyayı ele geçirmeye çalışması.


Bunu yapmak için halkları havuç ve sopayla hipnotize ettiler yüz yıllardır.


Çözüm ne peki?


O hipnozdan uyanmak.


Hipnozdan uyanabilmek için tüm kutsal öğretilerin belki de bin yıllardır önerdiği şey neydi?

İçine dönmek ve cevabı orada aramak.


Maddi rüyalardan sıyrılabilmek, daha çok para, statü, arzu tatmini peşinde koşmamak.


Bunu yapabilirsek suya atılan taşın yarattığı dalgalar gibi etrafımızı da değiştirebiliriz.


"Uyanın koyunlar" dediğimizde olmuyor gördüğünüz gibi.


Yeteri kadar insan içine dönüp bilincini yükselttiğinde toplumsal bilincimiz de değişmiş olacak ve aslında kendi toplumsal bilincimizin yansıması olan dünyadaki bencillik ve açgözlülük yerini sevgi ve birliğe bırakmış olacak.


Kaynak:

28.07.2023

Mehmet Kafkaslıgil YouTube Kanalı


208 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page