top of page

KARŞIT ANLAM ile Algı Yönetimi : Ajının zorunlu olmasını ŞİMDİLİK düşünmüyoruz.

Güncelleme tarihi: 21 Tem 2021

Yazıdan SATIR BAŞLARI...

  • “Aşının zorunlu olmasını şimdilik düşünmüyoruz. Daha çok vatandaşımızı ikna ederek kitlesel aşılamayı yaygın yapma hedefindeyiz.” Yazar benden ne yapmamı istiyor? Sonuçta aşı olmaya ikna olmamı… Ama cümlenin öbür parçasında yer alan “şimdilik” sözcüğü iknanın da şimdilik olduğu anlamına gelir.

  • Mafyayı bilirsiniz, işyerlerini kırıp dökmekle, işyeri sahiplerini incitmekle tehdit ederek haraç toplar. Bu yaptığına tam tersi bir ad verir: “Koruma.” Hükümetler, büyük şirketler ve basın mafyayı örnek alarak yaptıkları ve insanları razı etmek istedikleri şeyi tersten adlandırırlar. Düşünme yetisi bulunan bir azınlık dışında herkesi böylece ikna ederler.

  • “Hayat eve sığar” sloganında da aynı örüntüyü görüyoruz. “Size dışarısı yasak” veya “dışarıda hayat yok” diyerek olumsuzluğu adlandırmak yerine olumlu (veya öyle gösterilmeye çalışılan) taraf adlandırılarak algı yönetimi yapılmaktadır. Çocuğa ceza olarak “odana git” demek yerine “odanda harika zaman geçir” demeye benziyor. Kaç çocuk buna kanar, bilmiyorum.

  • Genelgeye bakıldığında “Kontrollü Normalleşme” adlandırmasının da aynı yöntemle yapıldığı anlaşılıyor. Covid-19 bahanesiyle yapılan zulmün, görülmemiş denetimlerin, ispiyonculuk çağrısının ve hatta yasadışı uygulamaların yerleştirilmesine yani aslında anormalliğin kalıcılaştırılmasına tersten ad verilmiş.

  • Hükümet, günde bin beş yüz vaka varken koyduğu yasakları günde on beş bin vaka varken gevşetiyor! Salgında değişen bu muydu? Normalleşmeye geçmek için yayılmanın hızlanması mı beklendi? O eziyetler halkı normallikten anormalliğe geçmeye razı etmek için miydi acaba?

  • Ters sözcük kullanımına dayanan bu algı yönetimi tekniğine bir ad koymadım. Adlandıran var mı diye mesleki yazını da araştırmadım. Sizin isim öneriniz varsa paylaşmanızı rica ederim.

 


"Eleştirel Düşün" İnternet Sitesi

11 Mart 2021


Eleştirel Okuma: Zorunlu Aşı ve Normalleşme


Bir


Sağlık bakanı:

“Aşının zorunlu olmasını şimdilik düşünmüyoruz. Daha çok vatandaşımızı ikna ederek kitlesel aşılamayı yaygın yapma hedefindeyiz.” (https://odatv4.com/asi-olmayana-ceza-mi-geliyor-06012122.html https://archive.is/v61eI)

Yazar benim neye inanmamı istiyor? Aşı olmaya ikna edileceğime. Aynı zamanda bunu söyleyerek beni aşı olmaya ikna etmeye çalışıyor. Çünkü aşı olmanın ikna edici nedenleri olduğunu ima ediyor.


Yazar benden ne yapmamı istiyor? Sonuçta aşı olmaya ikna olmamı… Ama cümlenin öbür parçasında yer alan “şimdilik” sözcüğü iknanın da şimdilik olduğu anlamına gelir. Yazar ikna olmayı başaramazsam benden bir şey istemekten vazgeçecek. Yani bana bir şey söylemeyi, benimle konuşmayı bırakacak. İkna süresi dolunca döve döve, hapis zoruyla aşı yapacak.


Eleştirel okuma bu kadar. Yazar bize aşıyı zorunlu yapacağını söyledi. Biz de yazarın mesajını alıyoruz, ikna olacağımız varsa bile olmaktan vazgeçiyoruz ve kavgaya hazırlanıyoruz. Çünkü hiç bir genç kız “güzellikle vermezsen tecavüz edeceğim” diyerek ikna edilemez. Vereceği varsa bile vazgeçer. İkna oluyorsa… nasıl bir kişiliktir yorumu size bırakıyorum.


Hiçbir basın şirketinin “Hükümet aşıyı zorunlu yapacağını söyledi” başlığı atmamış olmasına dikkat edin.

İki


“Normalleşme” genelgesi yayınlandı. Buradan indirip okuyabilirsiniz. Birkaç alıntı yapıyorum.

“Kontrollü normalleşme dönemi olarak tanımlanan bu sürece dair temel usul ve esaslar…”

Yazar normalleşeceğimizi öne sürüyor. Okumayı sürdürelim…


“…Önümüzdeki üç aylık süreçte denetim faaliyetlerinin yeni bir anlayış kapsamında ve daha yoğun şekilde sürdürülmesi millet olarak bu süreci birlikte atlatmamız açısından son derece önemlidir.”

Yazar bir salgının var olduğunu ve bunun geçeceğini öne sürüyor. Önceki yazımda salgının veya salgın algısının geçici olmadığını ve o günkü bulaşma hızıyla en az yirmi beş yıl süreceğini göstermiştim. Bugünkü bulaşma hızını günde 15 bin kabul edersek virüsün 90 milyonu gezip bitirmesi rahat 15 yıl sürecek. “Atlatma” sözcüğünün anlam sınırlarını zorlayan bir süre. Bunun yanı sıra, “süreç” sözcüğünün kullanımı da ilginç. “Aralarında birlik olan ya da belli bir düzen içinde yinelenen, ilerleyen, gelişen olay ya da eylemler dizisi” anlamına gelen bu sözcüğün kullanımı yanlış olduğu kadar da tuhaf değil mi? Tanımda vurguladığım sözcüklere dikkat edin…

“Bugüne kadar mülki idare amirlerinin koordinasyonunda sahada daha çok kolluk kuvvetleri vasıtasıyla yürütülen denetim faaliyetlerine; tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve meslek odalarının azami seviyede destek (personel, araç, malzeme vb.) vermesi sağlanacak…”

Yazar kamu görevlilerini görev alanı dışında çalıştıracağını söylüyor. Bu yasadışıdır.


“…iş güvenliği uzmanlığı sertifikasına sahip kamu personeli ile Tarım ve Orman Bakanlığı gıda denetmenlerinden oluşturulan yeni denetim ekipleri dahil edilecek…”

Bu salgın iş güvenliği ve işçi sağlığı konusu değildir. Böyle olduğu, sağlık hizmetlilerinin karşılaştığı risklerin iş güvenliği kapsamına alınmamasından, şikayet ve dava yolunun kapatılmasından bellidir. Peki, o zaman iş güvenliğinden sorumlu görevlinin denetimde ne işi var? Yazar, daha önce söyleyip yaptıklarıyla çelişiyor.


“Salgın nedeniyle kontrollü normalleşme dönemindeyiz.”

Cümlede anlatım bozukluğu var. “Salgın nedeniyle” normalleşilmez. Salgında bir şeyin değişmiş olması gerek, normalleşmeye geçilmesinin bir nedeni olmalı. Salgının dinmesi veya tehlikenin azalması gibi bir neden olmalı. Yazar ya kıt Türkçe bilgisi nedeniyle ne demek istediğini anlatamıyor ya da anlamsız cümlelerin arkasına sığınarak anlamlı bir şey söylemiş gibi görünmeye çalışıyor. Okumayı sürdürelim…


“…bütün işyerlerini haftalık olarak denetleyecek ve İSDEM’e raporlayacaklardır.” “Meslek odaları denetim ekipleri haftada en az bir kez il/ilçe sınırları içerisindeki üyelerinin işyerlerini denetleyerek…” “…denetimin sürekliliği, planlı icrası v e konu/faaliyet bazlı gerçekleştirilmesi…” “Sağlık Bakanlığı Hayat Eve Sığar (HES) uygulamasındaki ihbar hattının bilinirliği noktasında gerekli farkındalık çalışmalarına ağırlık verilecek ve vatandaşlarımızın ihbarları üzerine yapılan denetim sayılarının toplam denetimler içindeki payının artırılması sağlanacaktır.”

Bu ülkede şimdiye kadar böyle bir şey yapılmadı. Ne iş güvenliği, ne gıda güvenliği, ne vergi, ne asayiş konularında. Yaşamsal konuların hiçbirinde yurttaş ihbarı bu denli yoğun talep edilmedi. Konusuna göre her işyerini ve dükkanı denetlemekle görevli kamu örgütleri hep vardı ama hepimiz biliyoruz ki (eleştirel okur olmaya gerek yok) bunlar çoğunlukla yatarlar, arada bir denetim yaparlar, denetimde belli aralıklar aranmaz.


“…tüm işyerlerinin salgınla mücadele tedbirlerine uyumunu sağlamaya yönelik bilinçlendirme çalışmaları yürütülecek ve salgınla mücadele tedbirlerine aykırı uygulamaların tespiti halinde 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince yaptırım uygulanması için mülki idare amirine bildirimde bulunacaktır. […] suiistimal edici tutum ve davranışlarla karşılaşılması halinde ise faaliyetten geçici men edilmesi dahil gerekli idari işlem tesisinden imtina edilmeyecektir.”

Yazar “bilinçlendirme” sözcüğünün hemen ardından cezayla korkutuyor. Bilinçlendirme böyle bir şey değildir ki. “Bak bilinçlen yoksa fena yaparım” denmez. Ama “dediğimi yapmazsan fena yaparım” denir. Demek ki yazar, aslında bir tehdit mektubu olan bu genelgede ürkütmeyecek sözcükler kullanmaya çalışmış. Buyruk sözcüğünün tanımına uyan şey için bilinçlendirme sözcüğünü kullanmış. Sözcük seçimini bilgi verecek şekilde değil, yanıltacak ve duyguları yönlendirecek şekilde yapmış.


Mafyayı bilirsiniz, işyerlerini kırıp dökmekle, işyeri sahiplerini incitmekle tehdit ederek haraç toplar. Bu yaptığına tam tersi bir ad verir: “Koruma.” Hükümetler, büyük şirketler ve basın mafyayı örnek alarak yaptıkları ve insanları razı etmek istedikleri şeyi tersten adlandırırlar. Düşünme yetisi bulunan bir azınlık dışında herkesi böylece ikna ederler. Giyim mağazaları mevsim başında bindirim yaparlar. Bindirimin sona erdiği günleri “indirim” olarak tersten adlandırırlar. %50 indirim aslında %100 bindirimin sona ermesi demektir. AKP hükümeti sözcükleri yerlerinden kaydırma ve karayı AK gösterme konusunda belki özel ödüle layıktır. Çevre Bakanlığı’nı genel müdürlük düzeyine indirmiş, Bayındırlık’ın adını Çevre ve Şehircilik yaparak sanki çevreyle ilgili bir etkinlik yürütüyormuş gibi yapmıştır. Çünkü hepimiz biliyoruz ki ağaçların, temiz toprağın ve temiz akarsuların varlığı bu hükümeti özel olarak öfkelendiriyor. Biyo-güvenlik yasası aslında genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkeye ithal edilebilmesine olanak sağlayan bir biyo-tehlike düzenlemesidir. Yasanın içeriği adına dürüstçe yansıtılırsa en geri zekalı yurttaş bile niyetlerini anlayacağı için ters adlandırma yaptılar. Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun da benzer biçimde, aslında kişisel verilerimizin açık edilmesine, alınıp satılmasına, elden ele gezdirilmesine, istismar edilmesine sonuna kadar olanak sağlayan bir yasadır. Aile İçi Şiddet yasası aslında ailenin korunmasıyla ilgili değil, yalnızca kocanın karısına uyguladığı şiddetle ilgilidir; kocasını döven karıları kapsamıyor. Karısını Döven Erkeklerle Mücadele Yasası gibi bir ad daha dürüstçe olurdu ama o zaman halkın çoğunluğu buradaki aileyi yıkma amacını sezerdi. AKP’den önceye dayansa da Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun adı, yarattığı sonuca terstir. Kurul özellikle son yıllarda kültür varlıklarının sessizce ortadan kaldırılmasına veya iğfal edilmesine izin veren kararlar almaktadır. Böylece kültür varlıklarını koruyan birileri olduğu yolundaki izlenim, talanın ve yıkımın eleştirel düşünemeyen çoğunluğun algı eşiğinin altında kalmasını sağlar.


“Hayat eve sığar” sloganında da aynı örüntüyü görüyoruz. “Size dışarısı yasak” veya “dışarıda hayat yok” diyerek olumsuzluğu adlandırmak yerine olumlu (veya öyle gösterilmeye çalışılan) taraf adlandırılarak algı yönetimi yapılmaktadır. Çocuğa ceza olarak “odana git” demek yerine “odanda harika zaman geçir” demeye benziyor. Kaç çocuk buna kanar, bilmiyorum.


Genelgeye bakıldığında “Kontrollü Normalleşme” adlandırmasının da aynı yöntemle yapıldığı anlaşılıyor. Covid-19 bahanesiyle yapılan zulmün, görülmemiş denetimlerin, ispiyonculuk çağrısının ve hatta yasadışı uygulamaların yerleştirilmesine yani aslında anormalliğin kalıcılaştırılmasına tersten ad verilmiş.


Aylar önce şu yazımda sıraladığım sınırlamaların bir bölümü kaldırılıyor. O gün Bakanlık günde bin beş yüz vaka bildiriyordu. Şimdi sakince, içinize sindirerek okuyun: Hükümet, günde bin beş yüz vaka varken koyduğu yasakları günde on beş bin vaka varken gevşetiyor! Salgında değişen bu muydu? Normalleşmeye geçmek için yayılmanın hızlanması mı beklendi? Yayılma hızı artsa da artmasa da normalleşilecek miydi? Öyleyse halkın bir yıllık özverisi ve sabrı ne içindi? O eziyetler halkı normallikten anormalliğe geçmeye razı etmek için miydi acaba?


Ters sözcük kullanımına dayanan bu algı yönetimi tekniğine bir ad koymadım. Adlandıran var mı diye mesleki yazını da araştırmadım. Sizin isim öneriniz varsa paylaşmanızı rica ederim.



Kaynak :

"Eleştirilen Düşün" İnternet Sitesi Eleştirel Okuma: Zorunlu Aşı ve Normalleşme (11 Mart 2021)

304 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page