top of page

“Kovid Ölümü” SAYMA YÖNTEMİ Ulusal Bir SKANDALDIR

Güncelleme tarihi: 20 Tem 2021

Patalog Prof. John A.Lee

- Lancet Dergisi 5 yıllık Onkolojisi Yazarlığı

- Kraliyet Patologlar Koleji Yayın Direktörlüğü

- Biyologlar ve Fizyoloji Haber Yayın Kurulu Başkanlığı

- Rotherham Genel Hastanesi Kanser Hizmetleri Direktörlüğü

Yazıdan SATIR BAŞLARI…

● Ben ve meslektaşlarımın çoğu patolojinin bu hastalığı anlamada oynayabileceği rolü oynayamaz hale getirilmesinden çok rahatsızız.

● Ölüm belgesi yazma kuralları, istatistikleri güvensiz hale getirecek yönde değiştirildi. Otopsiyi desteklemek yerine otopsi yapılmaması yönünde talimatlar yayınlanmaya başlandı.

● Bakım evi hizmeti verenler, ki çoğunun tıbbi eğitimi yoktur, hastanın COVID-19 nedeniyle öldüğü konusunda görüş bildirebilir oldu. 29 Nisan’dan itibaren, bakım evlerindeki tüm ölümler, muhtemel COVID-19 olarak kabul edildi.

● Gerçek ölüm istatistiklerinin her zamankinden daha önemli olduğu bir dönemde, bu kurallar her zamankinden daha az güvenilir olacak şekilde değiştirildi.

● Gerçek ölüm sebeplerini bulmak ancak ölüleri inceleyerek mümkün olabilirdi. Fakat otopsinin, hastalığı anlamaya en çok yardımcı olabileceği bu dönemde, verilen tavsiyelerle otopsi yapılması engellendi.

Bir patolog olarak, mesleğimin ölüm ve ölülerle ilgili olarak görülmesine alışkınım. Ancak gerçek bundan çok uzak. Ben ve meslektaşlarımın çoğu, corona virüs salgını sırasında getirilen değişikliklerle, patolojinin bu hastalığı anlamada oynayabileceği rolü oynayamaz hale getirilmesinden çok rahatsızız.

“Patoloji” kelimesi, genellikle ceset torbalarını, morgları ve cinayet soruşturmalarını çağrıştırır. Suç mahalline ulaşmak için uzun yürüyüşler, sessiz tanıklar, zanlıları yakalamak için geceler boyu gizli delilleri bulmak gibi hayal edilir. Aslında bunları, özel bir patolog olan adli tıp patoloğu yapar.

Ancak birçok patolog, kariyerinin büyük bölümünü, yaşayanları ilgilendiren konuları inceleyerek geçirir. Patoloji, hastalıkları inceleyen bir alandır ve hastalığı anlamaya çalışmanın tek nedeni, onu önlemek ve tedavi etmek için yeni yaklaşımlar geliştirmektir.

4 tip patolog vardır. Mikrobiyologlar bulaşıcı hastalıkları çalışır, bunun bir alt dalı, bu aralar çok popüler olan virologlardır. Kimyasal patologlar, kanın sıvı kısmı ile ilgilenirler. Günler ve geceler boyunca, laboratuvara gelen kan örneklerini inceleyerek, hastalığı işaret edebilecek kimyasal ve hormonal değişiklikleri bulmaya çalışırlar. Hematologlar, kan hücrelerinin hastalıklarıyla, anemi veya lösemi yapabilen kırmızı ve beyaz kan hücreleriyle ilgilenirler.

Ve benim alanım olan histopatoloji veya hücre patolojisi. Biz, hastalık nedeniyle beden dokusunda oluşan değişiklikleri analiz etme konusunda uzmanız. Birçok hastalık, dokularımızı mikroskopta görünecek şekilde etkiler ve böylece onları doğru bir şekilde teşhis edip izleyebiliriz. Özellikle tümörler ve enflamasyonlar. Her biyopsi veya cerrahi örnek, incelenmesi için histopatoloji laboratuvarına gelir. Histopatoloji genellikle doku yapısını değiştiren hastalıkların teşhisi açısından “altın standardı” olarak kabul edilir. Klinik olarak veya röntgen ile ciğerde oluşan bir tümör veya fibrozun olup olmadığı söylenebilse de, doku örneğini mikroskop altında incelemeniz gerekir. Gerçekte orada mı, tipi nedir ve ne kadar ilerlemiş anlamak için. Dokular, genetik olarak da incelenebilir, hastalığın ne kadar ölümcül olduğunu belirleyen enfeksiyon ajanları veya hücresel reseptörlerin olup olmadığına da bakılır.

Histopatoloji uzmanlarının yaptığı diğer bir şey de otopsidir. Adli tıp patolojisi ile karıştırıldığı nokta da budur. Ancak bu durumda otopsiler, suç delili aramak için yapılmaz. Genellikle adli tabip tarafından ölüm nedeninin bulunması talep edilir. Modern tıp dünyasında buna hala ihtiyaç duyulması, doktorlar arasında bile garip karşılanabiliyor. Hasta hayattayken yapılan onca muayene, test, görüntüleme tekniği, hastayı tedavi eden doktorlara hastanın ölüm nedenini söylemez mi? Görülüyor ki hayır, otopsiler genelde beklenmeyeni ortaya çıkarır. Testler ve görüntüleme teknikleri, yanlış yönlendirici olabilir ve tedavi uygulayan doktorların konuyla ilgili ilk izlenimleri, yeterli kanıta dayalı olmadığı için yanıltıcı olabilir.

Otopsi – auto opsis – “kendin gör” demektir. Bu incelemeyi yapan kişi keskin görüşlü ve bağımsız bir tıbbi uzman olmalı, hastaya ne olduğuyla ilgili duygusal ve profesyonel bir bağı bulunmamalıdır.

Otopsi çalışmaları, gerçek bulgular ile klinik teşhis arasında %75 oranında bir farklılık olduğunu gösterir. Ve vakaların altıda birinde, hayattayken bilinseydi tedaviye yardımcı olup ölümü engelleyebilecek, gizli patolojiler olduğu ortaya çıkar. İngiltere’de, geçmiş yıllarda 6 ölümden 1 tanesine otopsi yapıldı- bu ölen insanın hayattakilere verdiği son hediyedir.

Elde edilen sonuçlar, tedavilerin geliştirilmesini sağlar, halk sağlığı istatistiklerinin devamlılığına ve geliştirilmesine katkıda bulunur. Teşhisteki sapmaları önler ve tıbbın dürüst olmasını sağlar. Otopsiler ayrıca, hasta hayattayken alınabilenden daha fazla organdan doku alınmasına ve moleküler ve genetik çalışmaların yapılabilmesine olanak verir.

Otopsi kadar, yeni hastalıklarla ilgili tedavi çalışmalarında önemi olan başka bir alan yoktur. Buna en iyi örnek, AIDS olarak bilinen hastalıktaki gelişmelerdir. AIDS, 1980’lerin başlarında ilk çıktığında, kimse ne olduğunu bilmiyordu, kurbanlarını nasıl etkilediği veya potansiyel tedavilerin nasıl işe yaradığı bilinmiyordu. Bütün bu bilgiler büyük ölçüde, hasta hayattayken veya otopsi sırasında alınan doku örnekleri sayesinde edinildi. O zamanlarda, hastalığın halka veya sağlık çalışanlarına bulaşıp bulaşmayacağına ilişkin çok bilinmezlik ve endişe vardı. Fakat, otopsi çalışmaları devam etti ve elde edilen sonuçlar hastalığı anlamak ve tedavi geliştirmek için çok yardımcı oldu.

Şu andaki krize bakacak olursak, burada verilen yanıt daha öncekilerden çok farklı oldu. Hala corona virüsü anlamaya çalışıyoruz. Tıbbi kariyerimde, bir hastalığın doğru teşhisi veya hastaların neden öldüğü konusunun bu kadar önemli olduğuna tanık olmadım. Buna rağmen salgının en başlarında, ölüm belgesi yazma kuralları, istatistikleri güvensiz hale getirecek yönde değiştirildi. Otopsiyi desteklemek yerine otopsi yapılmaması yönünde talimatlar yayınlanmaya başlandı.

Normalde ölüm belgesini iki doktor yazabilir. Bunlardan biri, hastayı tedavi eden, tanıyan veya yakın zamanda görmüş olan biri olmalıdır. Bu değiştirildi. Sadece COVID-19’a özel olarak, belge tek bir doktor tarafından verilebilir hale getirildi. Ve bu doktorun hastayı muayene etmiş olması, hatta hastayla tanışmış olmasına bile gerek duyulmadı. Ölümden önceki 4 hafta içerisinde yapılan bir görüntülü muayene, ölüm nedeninin COVID-19 olarak yazılmasına yetiyordu. Bakım evlerinde ise durum çok daha olağan dışı. Bakım evi hizmeti verenler, ki çoğunun tıbbi eğitimi yoktur, hastanın COVID-19 nedeniyle öldüğü konusunda görüş bildirebilir oldu. 29 Mart’tan sonraki “COVID ölümleri”, ölüm belgesinde herhangi bir şekilde COVID-19 yazan her ölümü kapsamaktadır. Pozitif teste bakılmaksızın, ölümle doğrudan bağlantılı olsa ya da olmasa da. 29 Nisan’dan itibaren, bakım evlerindeki tüm ölümler, muhtemel COVID-19 olarak kabul edildi.

Gerçek ölüm istatistiklerinin her zamankinden daha önemli olduğu bir dönemde, bu kurallar her zamankinden daha az güvenilir olacak şekilde değiştirildi.

COVID-19 olarak “bahsedilen” vakaların kaçta kaçında gerçekten bu hastalık vardı? Ve varsa da ölümlerden gerçekten COVID-19 mu sorumluydu? Günlük brifinglerde dinlediğinizin aksine, şok edici gerçek şu ki; bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz. Salgın sırasındaki fazla ölümlerden kaçı COVID-19 ile ilgili, kaçı aldığımız sosyal önlemler, sağlık sisteminde yapılan değişiklikler, karantinalar veya sosyal mesafe yüzünden gerçekleşti? Bilmiyoruz. Hepsinin COVID-19 yüzünden olduğu iddialarının aksine, belki de büyük çoğunluğunun, hastalığın kendisi yüzünden değil, bizim hastalığa verdiğimiz yanıt yüzünden gerçekleştiği konusunda ciddi kanıtlar mevcut.

Bu yanıtları bulmak ancak ölüleri inceleyerek mümkün olabilirdi. Fakat otopsinin, hastalığı anlamaya en çok yardımcı olabileceği bu dönemde, verilen tavsiyelerle otopsi yapılması engellendi. Baş Adli Tabip, 26 Mart’ta bir talimat yayınlayarak COVID-19 vakalarını adli tıp sürecinden çıkardı: ‘Her COVID-19 ölümü, adli tıptan geçmesi gerekmeden, sadece ölüm sertifikası süreci ile yönetilecektir.” Royal College of Pathologists de Şubat’taki talimatında: ‘Eğer bir ölüm COVID-19 enfeksiyonu ile bağlantılı ise, post-mortem incelemeye gerek olmadan ölüm belgesi verilebilir.’

Virüse, hem klinik hem de sosyal anlamda doğru yanıtı verebilmek adına öncelikle doğru bilgiye ihtiyacımız var. Oysa ki, COVID-19 ile ilişkilendirilen ölümlerden kaç tanesinin gerçekten hastalıkla ilgili olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok. Ve gerçekleşen fazla ölümlerin kaçının COVID-19 nedeniyle, kaçının karantina nedeniyle olduğunu da bilmiyoruz. Resmi yetkililer acilen bunu ve özellikle bakım evlerindeki fazla ölümlerle ilgili verileri açıklamalı. Bu bilgi muhtemelen var ama sunulmuyor.

Bir pandemide ilk kural, bilginin şeffaflığını güvenceye almaktır. Bu olmazsa, hatalar gözden kaçırılabilir ve hayatlar kaybedilebilir. Hastalığın şimdi ve krizin ilk zamanlarında neye benzediğini asla öğrenemeyeceğiz.

Bu salgının en gözden kaçırılan trajedilerinden biri, COVID-19’u daha iyi anlama fırsatının kaçırılmış olmasıdır. Avrupa’daki en yüksek COVID ölümüne sahip olduğumuz söyleniyor ama bundan hiçbir zaman için emin olamayacağız çünkü düzgün bir şekilde saymamaya karar verdik. Kesin verilerinin kalitesiyle gurur duyan bir ülke olarak, kaybolan COVID-19 verisi ulusal bir skandaldır.



Prof. Dr. John Lee

Patalog ve NHS (İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi) Eski Danışmanı

30.05.2020

Çeviren:b.i

Kaynak:

1.168 görüntüleme

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page